Miraç Kandili Ne Demektir

Miraç Kandili Ne DemektirMiraç Kandili Ne Demektir Miraç Gecesi Ne Demektir

Ne olmuştur da bu güne Miraç kandili denmiştir arkadaşlar. Bu yazımızda bu konulara değineceğiz. Miraç Kandilinde Peygamber Efendimiz(s.a.v) neler yapmıştır ve hangi müjdelerle hediyelerle geri gelmiştir. İşte olayı biraz anlatalım:

MİRAÇ KANDİLİ
Feyiz ve bereketin coştuğu mübarek gecelerimizden biri de Miraç Gecesidir. Miraç bir yükseliştir, bütün süfli duygulardan, beşeri hislerden ter temiz bir kulluğa, en yüce mertebeye terakki ediştir. Resulullahın (a.s.m.) şahsında insanlığın önüne açılmış sınırsız bir terakki ufkudur.
Bu ulvi seyahat, mucizelerin en büyüğüdür. Miraç mucizesi Kur’ân-ı Kerimde âyetlerle anlatılmış ve varlığı inkâr edilemeyecek bir şekilde ortaya konmuştur. Bu îlâhî yolculuğun ilk merhalesi olan Mescid-i Aksâya kadarki safha Kur’ân’da şöyle anlatılır:

“Âyetlerimizden bir kısmını ona göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haram’dan alıp çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya seyahat ettiren Allah, her türlü noksandan münezzehtir. Şüphesiz ki O her şeyi hakkıyla işiten, herşeyi hakkıyla görendir.” (İsra Suresi, 1)

Miraçın ikinci merhalesi de Mescid-i Aksâdan başlayarak semânın bütün tabakalarından geçip tâ İlâhi huzura varmasıdır. Bu safha da Necm Sûresinde şöyle’ anlatılır:

“O ufkun en yukarısında idi. Sonra indi ve yaklaştı. Nihayet kendisine iki yay kadar, hatta daha da yakın oldu. Sonra da vahyolunacak şeyi Allah kuluna vahyetti. O’nun gördüğünü kalbi yalanlamadı. Şimdi O’nun gördüğü hakkında onunla mücadele mi edeceksiniz? And olsun ki onu bir kere daha hakiki suretinde gördü. Sidre-i Müntehâda gördü. Ki, onun yanında Me’vâ Cenneti vardır. O zaman Sidre’yi Allah’ın nuru kaplamıştı. Gözü ne şaştı, ne de başka bir şeye baktı. And olsun ki Rabbinin âyetlerinden en büyüklerini gördü.” (Necm Suresi, 7-18.)

Mİ’RAC YOLCULUĞUNUN EN BÜYÜK 3 HEDİYESİ

Hazreti Peygamber (s.a.v.); kendisinden evvel hiç bir Peygambere nasip olmamış ve kendisinden sonra da hiç bir kim-seye nasip olmayacak olan bu kutlu Isrâ ve Mi’rac seferinden dönüŞte ümmetine üç hediye getirmiŞtir.

1’nci hediye: Ümmetinden Allâh-ü Teâlâ’ya Şirk (herhangi bir şeyi ortak) koşmayanların affedileceği ve Cennete gireceği müjdesi,

2’inci hediye: Sûre-i Bakara’nın son âyetleri. “Amenerrasûlü” diye başlayan son iki âyet-i kerime; Bu âyet-i Kerimelerde;

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e, ümmetine tâkat getirmeyeceği yüklerin yüklenmeyeceği müjdesi veriliyor, afv, mağfiret, rahmet ve düŞmanlarına karşı yardım ve zafer verilmesi için duâ öğretilmektedir.

3’üncü hediye; Günde beş vakit namaz. Daha önce sabah ve akşam olmak üzere günde iki vakit kılınan namaz ibadeti, bundan böyle günde beş vakit olarak edâ edilmek üzere emredilmiş, beş vakti kılanlara ise, elli vakit sevâbı verileceği müjdelenmiştir.

Ayrıca; Mûsâ aleyhisselâm’ın “on emir’ine benzer olarak, Isrâ Sûresinde yer alan “on iki emir” de, o mübarek gecenin ulvî hadisesi Mi’rac ile gelen Ilahî beyanlardır.

MI’RAC YOLCULUĞU İLE GELEN 12 İLAHÎ EMİR

Allah-ü Teâla ve Tekaddes hazretleri, yüceler yücesi makam ve huzurda, habîb’i Muhammed Aleyhisselam’a vahiy ve hitâbında, O’nun Şahsında kıyâmete kadar Ümmet-i Muhammed’e hitâbında (Kur’an-i Kerim İsrâ Sûresi âyet 18- 39) Şöyle buyurmuştur.

(Habibim! Kullarıma haber ver!) Her kim acele (geçen dünya) yı isterse, dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadar peşin (dünyâlık) veririz. Sonra da ona cehennemi tahsis ederiz. Yerilmiş ve kovulmuş olarak oraya girer.

Kim de mü’min olarak âhireti ister ve çalışmasını ona göre yaparsa, işte böylelerin çalışmaları şükranla karşılanır.

Rabbinin ihsanından her birine, hem onlara hem bunlara veririz. Rabbinin ihsânı yasaklanmış değilidr. (hayra çalışanlara karşılığında hayır, şerre, (kötülüğe) çalışanlara karşılığında mutlaka şer, cezâ verilecektir.)

Bak, bir kısmını, diğerlerine nasıl üstün kıldık. Ama elbette âhiret, dereceler itibariyle de daha büyük, üstünlük yönüyle de daha büyüktür.

1-Allah ile birlikte bir ilâh daha tanımayın! Sonra kınanmış ve kendi başına terkedilmiş olarak kalır ve cehenneme atılırsınız.

2-Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine “of!” bile deme; sakın onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle. Onları himaye ederek alçak gönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: “Ey Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl himâye etmiŞlerse, Şimdi de Sen onlara (öyle) rahmet ve yardım et!” diyerek duâ et. Rabbiniz sizin kalplerinizdekini çok iyi bilir. Eğer siz iyi olursanız, Şunu bilin ki Allah, kötülükten yüz çevirerek tevbeye yönelenleri son derece bağıŞlayıcıdır.

3-Bir de akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını verin. Gereksiz yere de saçıp savurmayın. Zira böylesine saçıp savuranlar Şeytanların dostlarıdırlar. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür. Eğer Rabbinden umduğun (beklemek durumunda olduğun) bir rahmet için onların yüzlerine bakamıyorsan, hiç olmazsa kendilerine gönül alıcı bir söz söyle.

4-Eli sıkı (cimri) olmayın; büsbütün eli açık (müsrif) de olmayın. Sonra kınanır, (kaybettiklerinizin) hasretini çeker durursunuz. Rabbin rızkı dilediğine bol verir, dilediğine daraltır. Şüphesiz ki O, kullarının her hâlinden haberdardır, (onları) çok iyi görür.

5-Sakın geçim endişesi ile çocuklarınızın canına kıymayın. Biz, onların da sizin de rızkınızı veririz. Onları öldürmek gerçekten büyük bir suçtur.

6-Sakın zinâ’ya yaklaŞmayın. Zira o, büyük bir hayâsızlıktır ve çok kötü bir yoldur.

7-Haklı bir sebep olmadıkça, Allah’ın muhterem kıldığı cana kıymayın. Bir kimse zulmen öldürülürse, onun velîsine (hakkını alması için) yetki verdik. Ancak bu velî de kısasta ileri gitmesin. Zaten (kendisine bu yetki verilmekle) o, alacağını almıştır.

8-Yetimin malına, rüşdüne erinceye kadar, ancak en güzel bir niyetle yaklaŞın.

9-Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir.

10-Ölçtüğünüz zaman tastamam ölçün ve doğru terazi ile tartın. Bu, hem daha iyidir hem de neticesi bakımından daha güzeldir.

11-Hakkında sağlam bilgi sahibi olmadığınız Şeyin ardına düşmeyin. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur.

12-Yeryüzünde, kibir ve gururla, böbürlenerek yürümeyin. Çünkü sen (ağırlık ve azametinle) ne yeri yarabilir ne de dağlarla ululuk yarışına girebilirsin.

İşte bunlar, Rabbinin sana vahyettiği hikmetlerdendir. O halde Allah ile birlikte başka ilâh edinmeyin; sonra kınanmış ve (Allah’ın rahmetinden) uzaklaştırılmış olarak cehenneme atılırsınız.

İSRÂ VE Mİ’RAC YOLCULUĞU NASIL YAPILDI?

Peygamber Efendimiz’in İsrâ ve Mi’rac yolculuğunun “rûhen mi, ceseden mi” yapıldığı hususunda birçok ihtilaflar olmuş ise de, bu mûcizeyi haber veren Âyet-i Kerîme’de geçen “abid” kelimesi bu ihtilaflara çok açık ve net bir cevap teşkil etmektedir.

Dolayısıyla “abid” kelimesi, yalnız rûha değil, yalnız cesede de değil, ruh ve cesedin her ikisine birden denildiği için, Fahri Kâinât’a, âlemlerin Efendisi ve Allah’ın en sevgili kulu ve en aziz Rasûlü’ne, bu seyâhatin hem ruh ve hem de cesedi ile beraber yaptırıldığı muhakkak yani üzerinde en küçük bir şüphe ve tereddüt yoktur.

Mi’racın vukûunda Hadis, Tefsir, Kelâm ve Tasavvuf âlimleri ittifak halindedirler. Ancak izah tarzlarında bazı farklılıklar bulunmaktadır. Bu da, bu ulvî hâdisenin, kristalize edilmiş elmas gibi çok yönlü ve manevî sırlarla dolu bir hadise olmasındandır.

Yüce Allah tarafından hakkında “Levlâke, Levlâke lemâ halakt-ül eflâk (sen olmasaydın, sen olmasaydın, seni yaratacağımı ezelde takdir etmemiş olsaydım, Ben ecrâm-ı ulviyye ve süfliyyeyi halketmeyecektim, bütün bu varlığı senin Şerefine yarattım” buyurulan bir Peygamberin, nezdi ulûhiyyetteki sevgisini takdir edenler için Mi’rac’ı akla baîd (uzak) görmeye aslâ mahal yoktur.

İsrâ ve Mi’rac, insan aklının kavrayamayacağı, lâhûtî bir hâdisedir, metafizikdir, mâ-bâ’düt-tabîadır (akıl üstü bir şeydir).

Tek kelime ile mûcize ve Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hiç kimsenin mazhar olmadaığı ve aslâ olamıyacağı en büyük İlâhi lütfa mazhar oluşudur.

Şu gerçek te bilinmelidir ki; Ilmi herşeyi kuşatan Yüce Allâh’ın kudretiyle, varlığın hülasası ve en sevgili kulu, son Peygamberi Muhammed (s.a.v.)’in bu mucize yolculuğunda zaman ve mekân kaydı, mesâfe ortadan silinmiştir.

İnsan, akıl kantarı ile onu tartamaz. Tartmağa kalkışılırsa terazi kırılır.

Muhammed’den diğer yok dâhil olmuş Kabe Kavseyne,

Kirâm-ı enbiyâdan girmedi bir ferd o mâbeyne.

Ne mâni kudret-i Hak’tan bu hâle,

Bu dâvâda yok muhâle havâle…

Yâ İlâhî ol Muhammed hakkı için,

Ol şefâat kânı Ahmed hakkı için,

Ol gece söyleşilen söz hakkı için,

Ol gece Hakkı gören göz hakkı için,

Yâ İlâhî saklagıl îmânımız,

Verelim îman ile tâ cânımız…

Biz günahkâr âsî mücrim kulları

Yarlıgâyup kıl günahlardan berî

Afvedüp isyânımız kıl rahmeti

Ol habîbin yûzü sûyû hürmeti.

Yâ İlâhî kılma bizi dâllîn

Bu duâya cümlemiz diyelim âmin

Ümmetinden razı olsun ol muîn

Rahmetüllahi aleyhim ecmeîn.

Nazlim

Universiteit Gent üniversitesinden 2003 yılında mezun oldum. İngilizce, Almanca ve Türkçe bilmekteyim. Çeşitli sitelerde yazılar yazarak başladığım gazetecilik serüvenini serbest gazeteci olarak devam ettirmekteyim. Okuyucuların dikkatini çekecek haberleri 2004 yılından beri Nazlim.NET sitesinde yazmaktayım.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir