Attila İlhan şiirleri
Bu sayfada
- Attila İlhan’ın en güzel ve kısa şiirleri
- 1. Ben Sana Mecburum
- 2. Aysel Git Başımdan
- 3. Mahur Beste
- 4. Yağmur Kaçağı
- 5. Maria Missakian
- 6. Sisler Bulvarı
- 7. Ayrılık Sevdaya Dahil
- 8. Duvar
- 9. Yalnızlık
- 10. Böyle Bir Sevmek
- 11. Kimi Sevsem Sensin
- 12. Bela Çiçeği
- 13. Kırmızı Pazar
- 14. Elde Var Hüzün
- 15. Tutuklunun Günlüğü
Attila İlhan’ın en güzel ve kısa şiirleri
15 Haziran 1925 yılında İzmir’de doğan şair, 80 yaşında 10 Ekim 2005’de İstanbul’da öldü. İlk şiir kitabı “Duvar” 1948’de yayınlandı. Attila İlhan şiir anlayışı olarak toplumcu gerçekçi ve Romantik şiir akımı temsilcileri arasındadır. Genel olarak şiirlerinde intihar, ölüm, yalnızlık, ayrılık, cinsellik, korku, barış, özgürlük, insan sevgisi ve aşk gibi konuları işlemiştir. Attila İlhan aşk şiirleri arasında “Ben Sana Mecburum” en sevilen eserlerinin başını çekmektedir. “Ayrılık Sevdaya Dahil” ve “Yağmur Kaçağı” diğer önemli eserleri olarak kabul edilir. Bu yazımız içerisinde Attila İlhan’ın en kısa şiirleri de dahil olmak üzere en güzel 16 şiirini hazırladık.
Attila İlhan şiirleri;
1. Ben Sana Mecburum
Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum
Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski İstanbul mudur?
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum sen yoksun
Sevmek kimi zaman rezilce korkudur
İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Birkaç hayat çıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
Fatihte yoksul bir gramofon çalıyor
Eski zamanlardan bir Cuma çalıyor
Durup köşe başında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalanıyor
Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum sen yoksun
Belki Haziranda mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
Belki Yeşilköy’de uçağa biniyorsun
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
Belki körsün kırılmışsın telâş içindesin
Kötü rüzgâr saçlarını götürüyor
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorum
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır başka türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin.
2. Aysel Git Başımdan
Aysel git başımdan ben sana göre değilim
Ölümüm birden olacak seziyorum
Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
Aysel git başımdan istemiyorum
Benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün
Dağıtır gecelerim sarışınlığını
Uykularımı uyusan nasıl korkarsın
Hiçbir dakikamı yaşayamazsın
Aysel git başımdan ben sana göre değilim
Benim için kirletme aydınlığını
Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
Islığımı denesen hemen düşürürsün
Gözlerim hızlandırır tenhalığını
Yanlış şehirlere götürür trenlerim
Ya ölmek ustalığını kazanırsın
Ya korku biriktirmek yetisini
Acılarım iyice bol gelir sana
Sevincim bir türlü tutmaz sevincini
Aysel git başımdan ben sana göre değilim
Ümitsizliğimi olsun anlasana
Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
Sevindiğim anda sen üzülürsün
Sonbahar uğultusu duymamışsın ki
İçinden bir gemi kalkıp gitmemiş
Uzak yalnızlık limanlarına
Aykırı bir yolcuyum dünya geniş
Büyük bir kulak çınlıyor içimdeki
Çetrefil yolculuğum kesinleşmiş
Sakın başka bir şey getirme aklına
Aysel git başımdan ben sana göre değilim
Ölümüm birden olacak seziyorum
Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
Aysel git başımdan seni seviyorum
3. Mahur Beste
Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız
O mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız
Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız
Yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız
O mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız
Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı
Güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı
Hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı
Gittiler akşam olmadan ortalık karardı
Bitmez sazların özlemi daha sonra daha sonra
Sonranın bilinmezliği bir boyut katar ki onlara
Simsiyah bir teselli olur belki kalanlara
Geceler uzar hazırlık sonbahara
4. Yağmur Kaçağı
Elimden tut yoksa düşeceğim
Yoksa bir bir yıldızlar düşecek
Eğer şairsem, beni tanırsan
Yağmurdan korktuğumu bilirsen
Gözlerim aklına gelirse
Elimden tut yoksa düşeceğim
Yağmur beni götürecek yoksa beni
Geceleri bir çarpıntı duyarsan
Telâş telâş yağmurdan kaçıyorum
Sarayburnu’ndan geçiyorum
Akşamsa eylülse ıslanmışsam
Beni görsen belki anlayamazsın
İçlenir gizli gizli ağlarsın
Eğer ben yalnızsam, yanılmışsam
Elimden tut, yoksa düşeceğim
Yağmur beni götürecek yoksa beni
5. Maria Missakian
Yüksekkaldırım’da bir akşam
Maria Missakian’ı düşündüm
Eğer kendimi bıraksam
Yağmur olabilirdim yağardım
Kasım’da bir çınar olurdum
Yaprak yaprak dökülürdüm
Kalbimi sıkı tutmasam
Döküp saçıp boşaltsam
İçimde yükselen şiiri
Kaldırımlara döküp harcasam
Gözleri balıkçıl gözleri
Dudaklarında tutup rüzgarı
Maria Missakian adında biri
Gelse göğsüne kapansam
Gece gölgesine sokulsam
Gökyüzünde bulutlar büyüseler
Yağmuru dinlesem anlatsam
Şimşekler kırılıp dökülseler
Bizi sokaklarda bıraksalar
Leylekler üşüyüp gitseler
Dönüp arkalarına bakmadan
Yine akşam oldu Attila İlhan
Üstelik yalnızsın sonbaharın yabancısı
Belki Paris’te Maria Missakian
Avuçlarında bir çarmıh acısı
Gizlice bir sefalet gecesi
Çocuğunu boğarmış gibi boğup Paris’i
Sana kaçmayı tasarlar her akşam
6. Sisler Bulvarı
Elinin arkasında güneş duruyordu
Aylardan Kasımdı üşüyorduk
Ağacın biri bulvarda ölüyordu
Şehrin camları kaygısız gülüyordu
Her köşe başında öpüşüyorduk
Sisler Bulvarı’na akşam çökmüştü
Omuzlarımıza çoktan çökmüştü
Kesik birer kol gibi yalnızdık
Dağlarda ateşler yanmıyordu
Deniz fenerleri sönmüştü
Birbirimizin gözlerini arıyorduk
Sisler Bulvarı’nda seni kaybettim
Sokak lambaları öksürüyordu
Yukarda bulutlar yürüyordu
Terkedilmiş bir çocuk gibiydim
Dokunsanız ağlayacaktım
Yenikapı’da bir tren vardı
Sisler Bulvarı’nda öleceğim
Sol kasığımdan vuracaklar
Bulvar durağında düşeceğim
Gözlüklerim kırılacaklar
Sen rüyasını göreceksin
Çığlık çığlığa uyanacaksın
Sabah kapını çalacaklar
Elinden tutup getirecekler
Beni görünce taş kesileceksin
Ağlamayacaksın! ağlamayacaksın!
Sisler Bulvarı’ndan geçtim sırılsıklamdı
Islak kaldırımlar parlıyordu
Durup dururken gözlerim dalıyordu
Bir bardak şarapta kayboluyordum
Gece bekçilerine saati soruyordum
Evime gitmekten korkuyordum
Sisler boğazıma sarılmışlardı
Bir gemi beni Afrika’ya götürecek
İsmi bilmiyorum ne olacak
Kazablanka’da bir gün kalacağım
Sisler Bulvarı’nı hatırlayacağım
Kırmızı melek şarkısından bir satır
Lodostan bir satır Yağmur’dan iki
Senin kirpiklerinden bir satır hatırlayacağım
Seni hatırlatanın çenesini kıracağım
Limanda vapurlar uğuldayacak
Sisler bulvarı bir gece haykırmıştı
Ağaçları yatıyordu yoksuldu
Bütün yaprakları sararmıştı
Bütün bir sonbahar ağlamıştı
Ağlayan sanki İstanbul’du
Öl desen belki ölecektim
İçimde biber gibi bir kahır
Bütün şiirlerimi yakacaktım
Yalnızlık bana dokunuyordu
Eğer sisler bulvarı olmasa
Eğer bu şehirde bu bulvar olmasa
Sabah ezanında yağmur yağmasa
Şüphesiz bir delilik yapardım
Hiç kimse beni anlayamazdı
On beş sene hüküm giyerdim
Dördüncü yılında kaçardım
Belki kaçarken vururlardı
Sisler Bulvarı’ndan geçmediğin gün
Sisler bulvarı öksüz ben öksüzüm
Yağmurun altında yalnızım
Ağzım elim yüzüm ıslanıyor
Tren düdükleri iç içe giriyorlar
Aklımı fikrimi çeliyorlar
Aksaray’da ışıklar yanıyor
Sisler bulvarı ayaklanıyor
Artık kalbimi susturamıyorum
7. Ayrılık Sevdaya Dahil
Açılmış sarmaşık gülleri kokularıyla baygın
En görkemli saatinde yıldız alacasının
Gizli bir yılan gibi yuvarlanmış içimde kader
Uzak bir telefonda ağlayan yağmurlu genç kadın
Rüzgar uzak karanlıklara sürmüş yıldızları
Mor kıvılcımlar geçiyor dağınık yalnızlığımdan
Onu çok arıyorum onu çok arıyorum
Her yerimde vücudumun ağır yanık sızıları
Bir yerlere yıldırım düşüyorum
Ayrılığımızı hissettiğim an demirler eriyor hırsımdan
Ay ışığına batmış karabiber ağaçları gümüş tozu
Gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar yaseminler unutulmuş
Tedirgin gülümser
Çünkü ayrılık da sevdaya dahil çünkü ayrılanlar hala sevgili
Hiç bir anı tek başına yaşayamazlar
Her an ötekisiyle birlikte her şey onunla ilgili
Telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
Gittikçe genişleyen yakılmış ot kokusu
Yıldızlar inanılmayacak bir irilikte
Yansımalar tutmuş bütün sahili
Çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
Öyle vahşi bir tat ki dayanılır gibi değil
Çünkü ayrılıklar da sevdaya dahil
Çünkü ayrılanlar hala sevgili
Yalnızlık hızla alçalan bulutlar karanlık bir ağırlık
Hava ağır toprak ağır yaprak ağır
Su tozları yağıyor üstümüze
Özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır
Eflatuna çalar puslu lacivert bir sis kuşattı ormanı
Karanlık çöktü denize
Yalnızlık çakmak taşı gibi sert elmas gibi keskin
Ne yanına dönsen bir yerin kesilir fena kan kaybedersin
Kapını bir çalan olmadı mı hele elini bir tutan
Bilekleri bembeyaz kuğu boynu parmakları uzun ve ince
Sımsıcak bakışları suç ortağı kaçamak gülüşleri gizlice
Yalnızların en büyük sorunu tek başına özgürlük ne işe yarayacak
Bir türlü çözemedikleri bu ölü bir gezegenin soğuk tenhalığına
Benzemesin diye özgürlük mutlaka paylaşılacak suç ortağı bir sevgiliyle
Sanmıştık ki ikimiz yeryüzünde ancak birbirimiz için varız
İkimiz sanmıştık ki tek kişilik bir yalnızlığa bile rahatça sığarız
Hiç yanılmamışız her an düşüp düşüp kristal bir bardak gibi
Tuz parça kırılsak da hala içimizde o yanardağ ağzı
Hala kıpkızıl gülümseyen sanki ateşten bir tebessüm zehir zemberek aşkımız.
8. Duvar
Bu şiir ikinci dünya savaşı içinde kahredilen bütün dünya duvarları için yazılmıştır.
Ben bir duvarım hiç güneş görmedim
Sen hiç güneş görmemiş bir başka duvar
Yüzümüz benek benek tahta kurusundan
Ve sinemiz baştan başa ak üstünde karalar
– Kelepçeden kahroldu kahroldu bileklerim
– Sıyrılıp çıktım artık ölüm korkusundan
– Dilim dilim sırtımdaki yaralar
Ben demirbaşım sığır siniriyle dayak yedim
Biz de duvarız dinliyen duyan düşünen duvarlar
Bizim kucağımız terkedilmiş bir yatak gibi kirli soğuk
Ve bizim kucağımızda kasırgalı insanlar
Yüzündeki deniz parlaklığıyla durur hatıramızda
O çocuk yumruklu dev o dev yumruklu çocuk
O zaman Mayıs’tı yağmurlar başımızda
Bir cumartesi akşamı girdi kapımızdan
Gözlerinde kıpkızıl diken diken öfkesi
Adeta birden bire aydınlandı zindan
Onu böyle görünce nasıl da korkmuştuk
Sapından fırlamış bir balta gibi çehresi
Ve omuzlarında delikanlı gölgesi
O zaman Mayıs’tı yağmurlar başımızda
O sırt üstü yatağında yatardı
Sımsıcak gözleri şimdi bile aklımdadır
Bir sana bakardı bir bana bakardı
Dışarda tabiat mevsimin en çıngıraklı ayındadır
Toprak ana bütün zincirlerinden çözülmüş
Sabahlar akşam üstleri manolya gibi parlak
Tarlaların yüzü gülmüş
İşte her akşam geçtiği denize çıkan sokak
Ah işte annesi annesi sevgilisi
İşte biz dinliyen duyan düşünen duvarlar
İşte o çocuk yumruklu dev o dev yumruklu çocuk
Dışarda tabiat mevsimin en çıngıraklı ayındadır
Bizim kucağımız terkedilmiş bir yatak gibi kirli soğuk
O bir kaç defa kartal gibi gitti kartal gibi döndü
Çığlıklarını değil kırbaç sesini duyduk
Biz duvarız neyleyim gözlerimiz ağlamayı bilmez
Onu bir gece sabaha karşı büsbütün götürdüler
Kendi gitti ismi kaldı yadigâr bağrımızda
O zaman Mayıs’tı yağmurlar başımızda
Ya biz idam duvarıyız karşımızda çok insan öldürdüler
Onlar hep döküldü biz hep ayakta kaldık
Temelimiz kanla beslendi ama nedense uzamadık
Öyle bakmayın bu yaralar şerefli yara değil
Getirirler vururlar biz öyle dururuz
Yağmurlar gözyaşı bulutlar mendil
Elimizden ne geldi de yapmadık
Ah öyle bakmayın utanırız kahroluruz
Onlar hep döküldü biz hep ayakta kaldık
Bir mayıs sabahı toprak rezil gök rezil
Yıldızlar küfür gibi yüzümüze tükürür gibi
Şafak sancılarıyla iki büklümdü ufuk
Ve simsiyah çamur gibi bir manga ortasında
Siyaset meydanına geldi dev yumruklu çocuk
Bulutlar eğilip alnının terini sildiler
Ve mermiler birdenbire ölümü getirdiler
O düştü biz yine ayakta kaldık
Halbuki ne kadar yorgunuz
Öyle bakmayın bu yaralar şerefli yaralar değil
Ah öyle bakmayın utanırız kahroluruz
9. Yalnızlık
Karanlığın insanı delirten bir ihtişamı vardır
Yıldızlar, aydınlık fikirler gibi
Tavanda salkım salkım
Bu gece dağ başları kadar yalnızım.
Çiçekler damlıyor gecenin parmaklarından,
Dudaklarımda eski bir mektep türküsü
Karanlıkta sana doğru uzanmış ellerim,
Gözlerim, gözlerini arıyor durmadan;
Nerdesin?
10. Böyle Bir Sevmek
Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
Yağmur giyerlerdi sonbaharla bir
Azıcık okşasam sanki çocuktular
Bıraksam korkudan gözleri sislenir
Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
Böyle bir sevmek görülmemiştir
Hayır sanmayın ki beni unuttular
Hala ara sıra mektupları gelir
Gerçek değildiler birer umuttular
Eski bir şarkı belki bir şiir
Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
Böyle bir sevmek görülmemiştir
Yalnızlıklarımda elimden tuttular
Uzak fısıltıları içimi ürpertir
Sanki gökyüzünde bir buluttular
Nereye kayboldular şimdi kim bilir
Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
Böyle bir sevmek görülmemiştir.
11. Kimi Sevsem Sensin
Kimi sevsem sensin/hayret
Sevgin hepsini nasıl değiştiriyor
Gözleri maviyken yaprak yeşili
Senin sesinle konuşuyor elbet
Yarım bakışları o kadar tehlikeli
Senin sigaranı senin gibi içiyor
Kimi sevsem sensin/hayret
Senden nedense vazgeçilmiyor
Her şeyi terk ettim/ne aşk ne şehvet
Sarışın başladığım esmer bitiyor
Anlaşılmaz yüzü koyu gölgeli
Dudakları keskin kırmızı jilet
Bir belaya çattık/nasıl bitirmeli
Gitar kımıldadı mı zaman deliniyor
Kimi sevsem sensin/hayret
Kapıların kapalı girilemiyor
Kimi sevsem sensin/senden ibaret
Hepsini senin adınla çağırıyorum
Arkamdan şımarık gülüşüyorlar
Getirdikleri yağmur/sende unuttuğum
Hani o sımsıcak iri çekirdekli
Senin gibi vahşi öpüşüyorlar
Kimi sevsem sensin/hayret
İn misin cin misin anlamıyorum
12. Bela Çiçeği
Alsancak Garı’na devrildiler
Gece garın saati bela çiçeği
Hiçbir şeyin farkında değildiler
Kalleş bir titreme aldı erkeği
Elleri yırtılmıştı kelepçeliydiler
Çantasını karısı taşıyordu
Hiç kimse tanımıyordu kimdiler
Gece garın saati bela çiçeği
Üçüncü mevki bir vagona bindiler
Anlaşıldı erkeğin gideceği
Bir şeyden vazgeçmiş gibiydiler
Bir türlü karısına bakamıyordu
Ayaküstü birer Bafra içtiler
Gece garın saati bela çiçeği
Şimdiden bir yalnızlık içindeydiler
Karanlık gelmişi geleceği
Birdenbire sapsarı kesildiler
Vagonlar usul usul kımıldıyordu
13. Kırmızı Pazar
Kız sen burda yeni misin peki leyla nerde?
Hani çekirdek gözlüm örümcekten korkan
Kim ulan beni herkes tanır git patronuna sor
Elektrikçi ihsan dedin mi içkide üstüme yoktur
Leyla güzel kızdı ben böyle göz görmedim
Sen de güzelsin bak omuzların mesela
Biz elektrikçi kısmı karanlıkta güreşiriz
Ölüm tellerde ıslık çalar gözümüz pektir
Saçların kendinden mi sarı boyadın mı?
Öyle örtülü bakma içimi karıştırıyorsun
Buranın tesisatını biz yaptık Cahit’le beraber
Düğmeye şöyle dokun süt gibi aydınlık
Cahit askere gitti bak leyla da gitmiş
Geceleri uyku tutmuyor işin yoksa cigara iç
Yıldızlar boğazıma dizili inanmazsın
Dilsiz misin nesin bir şey söylesene?
İstanbul’dan mı geldin yalnız mısın?
14. Elde Var Hüzün
“Söyleşir
evvelce biz bu tenhalarda
ziyade gülüşürdük
pır pır yaldızlanırdı kanatları kahkaha kuşlarının
ne meseller söylerdi mercan köz nargileler
zamanlar değişti
ayrılık girdi araya
hicrana düştük bugün
hayat zamanda iz bırakmaz
bir boşluğa düşersin bir boşluktan
birikip yeniden sıçramak için
elde var hüzün”
15. Tutuklunun Günlüğü
Salı gecesi..
Kara bir balta buldu akşam vuracak noktayı
Hücreler doldu bir ıslık en yakın Maçka tramvayı
Kim bırakmış yalnızlığıma bu hüzzam şarkıyı
Kimin bu karanlık kimler sürgülemişler kapıyı
İnsan olan bağlar her koptuğu yerden yaşamayı
Daktilolar camları bulutlu sorgu odalarında
Didiklemez mi özgürlüğünü Sansaryan Hanı’nda
Küflenir suyun bir bakır çalığı birikir ağzında
Kendini öldürmeyi belki bin kere tasarlarsın da
Bir kere aklından geçmez bitirmeden ölmek şarkıyı
Gönlünde büyüttüğün o müthiş ünlem içindir ki
Seni kapattıkları öyle rezil o kadar çirkindir ki
Çıplak bir lamba mısın dört duvar içindeki
Ne lambası/söndürülen bütün ilk gençliğindir ki
Gözlerin zehirlense de suç sayarsın ağlamayı
Görülmez dev böceklerdir sanki büyülü duyargalar
Uçaksavar ışıldakları gökyüzünde bir yanlış arar
Tophane rıhtımında acı acı gemiler kalkar
Hücreleri akşam olur haydut öfkeleri kaplar
Ezerim sanırsın vurursan tek bir yumrukta dünyayı
Duruşma arası
O varsa kırılır buzlu camları kışın
Anlamı yoğunlaşır anlamsız bir yaşayışın
Gerçi farkındayız adı belirsiz bir yanlışın
Acaba ben çok mu esmerim o çok mu sarışın
Yansımaz oldu aydınlığı yüzüme haftalardır
Yazdıklarında bile gizli bir uzaklık vardır
Eylem bir dağıldı mı bütün boğazlar daralır
Ben başka bir erkek olurum o başka bir kadın.