Fıkhımızda Oruçla Alakalı Hükümler

Fıkhımızda oruçla alakalı hükümler

Oruçla ilgili bilgilerimizi hem tazelemek hemde bilmediklerimizi öğrenmek için oruçla ilgili hükümleri bu yazımızda anlatmaya çalışalım.

Oruç Nedir?
İslâm’ın beş esasından biri de Ramazan ayında oruç tutmaktır. Oruç, niyet ederek tan yerinin ağarmaya başlamasından (yani
imsak vaktinden) itibaren güneş batıncaya kadar yememek, içmemek ve cinsî ilişkiden uzak durmak suretiyle yerine getirilen bir ibâdettir.
Oruç kimlere farzdır?
Bir kimseye orucun farz olması için kendisinde üç şartın bulunması gerekir; Bunlar:
1- Müslüman olmak
2- Akıllı olmak
3- Ergenlik çağına gelmiş bulunmak.
Bu şartlar kendisinde bulunduğu halde, oruç tutamayacak derecede hasta olanlar ile yolcu olanlar, oruç tutmayabilirler. Hastalar iyileşince, yolcular da memleketlerine dönünce, tutamadıkları günlerin orucunu kaza ederler.
Ergenlik çağına gelmeyen çocuklara oruç tutmak farz değildir. Ancak bünyelerine zarar vermeyecek şekilde çocukları da yavaş
yavaş oruç tutmaya alıştırmak uygun olur.
Lohusa olan kadınlarla âdet görena kadınlar, bu hallerinin devam ettiği günlerde oruç tutamaz, namaz kılamazlar. Bu sebeple
Ramazan ayında tutamadıkları oruçları Ramazandan sonra uygun bir zamanda kaza ederler, yani gününe gün tutarlar.
Kılamadıkları namazları ise kaza etmezler.
Ramazan Orucu Kaç Gündür?
Ramazan ayı bazı yıllarda 29, bazı yıllarda da 30 gün olmaktadır. Ramazan ayı 29 gün olduğu zaman oruç yine tamdır. Çünkü
farz olan, Ramazan ayının tamamını oruçlu geçirmektir. Bu sebeple; Ramazan ayının 29 gün olduğu yıllarda tutulan orucun eksik olması sözkonusu değildir. Nitekim Peygamber Efendimiz 9 Ramazan orucu tutmuştur. Bunlardan dördü 29 gün, beşi de 30 gün olmuştur.
Ramazan Ayı Başlangıcı ve Sonu Nasıl tesbit Edilir?
Farz olan orucun vakti Ramazan ayıdır. Bu sebeple Ramazan ayının başlangıcı ile bayram gününün doğru olarak belirlenmesi
büyük önem taşımaktadır.
Ramazan ayı ile bayramları, hilâli gözleyerek tesbit etmek esas olmakla birlikte bunlar, astronomi ilminden yararlanarak hesapla
da tesbit edilebilir. Maksat, Ramazan ve bayramların doğru olarak belirlenmesidir.
Nitekim, namaz vakitleri de Kitap ve Sünnette güneşin hareketi ile yani dünyanın güneş etrafında dönmesi ile meydana gelen ışık
ve bölge durumlarına bağlanmışken bugün, bunlar dikkate alınarak namaz vakitleri hesapla belirlenerek takvimlerde
gösterilmektedir.
Günümüzde yapılan bütün gözlemler de astronomik hesapların doğruluğunu kanıtlamaktadır.
1978 yılında 19 İslâm ülkesinden 40 Din ve Astronomi bilgininin katılmasıyla İstanbul’da toplanan “Ru’yet-i Hilâl” konferansında; Kamerî aybaşlarının tesbitinde, hilâlin ister çıplak gözle, isterse modern ilmin rasat metodlarıyla olsun görülmesi esas olmakla beraber, astronomların hesapla tesbit ettikleri Ramazanın başlangıcı ve bayram günlerine itibar edileceği kararına varılmıştır. Böyle olunca, takvimlerde belirtilen, Ramazanın başlangıç ve bayram günlerine şüphe ile bakmak yersizdir.

Oruca Ne Zaman ve Nasıl Niyet Edilir?
Orucun önemli bir şartı da niyettir. Niyetsiz oruç sahih değildir. Bu sebeple Ramazan orucuna niyetin ne zaman ve nasıl yapılacağının bilinmesi gerekir.
Ramazan orucu için güneşin batışından itibaren kuşluk vaktine kadar niyet edilebilir; Şayle ki:
Normal olarak oruca sahur yemeğini yedikten sonra niyet edilir. Ancak sahurda uyanamayıp yeme – içme zamanının bittiği imsak vaktinden sonra kalkan bir kimse, güneş doğmuş olsa bile, kuşluk vaktine kadar o günün orucuna niyet edebilir. Yeter ki, imsak vaktinden sonra orucu bozacak bir şey yapmasın.
Sahura kalkmak istemeyen bir kimse, akşamdan sonra yarının orucuna niyet edebilir, geceleyin kalkıp tekrar niyet etmesi gerekmez.
Oruç tutmak maksadıyla sahura kalkmak niyet sayılır. Sahura kalkmayan ve daha önce oruca niyet etmeyen bir kimse de kuşluk vaktine kadar niyet edebilir. Böyle geç niyet etmiş olanların oruçlarında bir eksiklik yoktur. Kuşluk vaktinden sonra ise oruca niyet edilmez.
Niyet, esasen kalp ile olur. Yani geceleyin, yarın oruç tutacağını kalbinden geçiren kimse niyet etmiş demektir. Oruç tutmak düşüncesi ile sahur yemeğine kalkan kimse, hem içinden niyet etmeli, hem de dil ile: “Niyet ettim Ramazan-ı şerifin yarınki orucuna” diye söylemelidir. Her günün orucuna ayrı niyet etmek lâzımdır.

ORUÇ İBADETİNDE KAZA VE KEFFARET NEDİR?
Kaza: Bozulan orucun yerine gününe gün oruç tutmaktır. Özürsüz olarak Ramazan ayında oruç tutmamak hem günahtır hem de cezası vardır. Ancak bir kimse aşağıdaki durumlarda Ramazan orucunu tutmayabilir, veya başlamış olduğu orucu bozabilir.
Ancak sonradan ilk fırsatta tutamadığı oruçları kaza etmesi gerekir. Ramazan orucunu başka zamanda tutmayı gerektirebilecek özürler şunlardır:
1- Hastalık: Bir hasta oruç tuttuğu takdirde hastalığının artmasından veya uzamasından korkarsa oruç tutmayabilir. Hastalığı iyileşince tutamadığı oruçları kaza eder. Hastaya bakan kimse de böyledir.
2- Yolculuk: Ramazan ayında yaklaşık 90 km. mesafeye yolculuğa çıkan kimse oruç tutmayabilir. Yolculuk hali bitince tutmadığı günleri kaza eder. Oruç tutmasında bir güçlük yoksa yolcunun oruç tutması daha hayırlıdır.
3- Zor görmek: Orucu bozmak için ölümle veya vücuduna bir zarar verilmekle tehdit edilen kimse orucunu bozabilir. Bozduğu
orucunu sonra kaza eder.
4- Gebe ve Emzikli Olmak: Gebe veya emzikli olan bir kadın, oruç tuttuğu takdirde kendisine veya çocuğuna bir zarar
geleceğinden korkarsa oruç tutmayabilir. Gebelik veya emziklilik hali sona erince tutamadığı günleri kaza eder.
5- Şiddetli Açlık ve Susuzluk: Oruçlu bir kimse açlık veya susuzluk sebebiyle aklının bozulmasından veya vücuduna ciddî bir zarar geleceğinden korkarsa, orucunu bozabilir. Sonra uygun bir zamanda tutamadığı oruçları kaza eder.
6- Yaşlılık ve Düşkünlük: Vücudu günden güne düşen ve oruca dayanamayan iyice ihtiyarlamış olan kimseler oruç tutmayabilir.
Bunlar sonradan da orucu kaza edemiyecekleri için tutamadıkları her günün orucunun yerine fidye verirler. İyileşme ümidi
olmayan hastalar da böyledir. Yani onlar da tutamadıkları her bir Ramazan orucu için fidye verirler.

Fidye Nedir?
Oruç tutmaya gücü yetmeyen düşkün ve yaşlı kimseler ile iyileşme ümidi olmayan hastalar, Ramazan ayının her günü için birer fidye verirler. Fidyenin tutarı aynen bir sadaka-ı fıtır (fitre) kadardır. Bu fidyeler Ramazanın başlangıcında verilebileceği gibi,
Ramazanın içinde veya sonunda da verilebilir.
Fidye verecek olan kimse, isterse fidyenin hepsini bir fakire topluca verir, ayrı ayrı fakirlere de verebilir. Bu durumda olan
kimseler, fidye veremiyorsa, Allah’tan bağışlanmalarını isterler. Oruç tutmaya gücü yetmeyen yaşlılar ile iyileşme ümidi olmayan
hastalar, eğer ileride tutabilecek duruma gelirlerse tutamadıkları oruçları kaza etmeleri gerekir. Önceden verdikleri fidyelerin
hükmü kalmaz, bunlar nâfile bağış sayılır.

Keffaret Nedir?
Keffaret: Ramazan ayında tutulan orucun, mazeretsiz olarak bile bile bozulmasının cezasıdır. Bozulan bir gün orucun yerine iki
kameri ay veya altmış gün peşpeşe oruç tutmak demektir. Ayrıca bozulan orucun da kaza edilmesi gerekir.
Aynı Ramazanda veya değişik Ramazan aylarında birkaç defa keffareti gerektirecek şekilde orucunu bozan kimseye bunların
hepsi için bir keffaret orucu yeterli olur. Ancak keffareti yerine getirdikten sonra yine kasten orucunu bozarsa bundan dolayı da
ayrıca keffaret gerekir. Yaşlı veya hasta olup keffaret orucunu tutamıyanlar altmış fakire bir günde 60 fidye veya 60 günde bir
fakire birer fidye verirler.
Oruca aykırı olan bir şeyin yapılması halinde oruç bozulur. Orucu bozan bazı şeyler hem kaza hem de keffareti gerektirir. Orucu bozan bazı şeylerden dolayı da sadece kaza gerekir.
Orucu Bozup Kaza ve Keffareti Gerektiren Bazı Önemli Şeyler Nelerdir?
1- Mazeretsiz, oruçlu olduğunu bilerek yemek ve içmek.
2- Oruçlu olduğunu bile bile cinsel ilişkide bulunmak.
3- Sigara içmek veya enfiye çekmek.
4- Ağzına giren yağmur, kar veya dolu tanesini kendi isteğiyle yutmak.
5- Dışarıdan bir susam tanesi kadar bir şeyi alıp yutmak.
İşte Ramazan ayında niyet ederek oruca başlayan kimse, saydığımız bu vb. şeylerden birini bilerek ve özürsüz olarak yaparsa orucu bozulmuş olur. Bozulan bu orucu kaza etmesi ve kasten bozduğu için de keffaret tutması gerekir.
Orucu Bozup Yalnız Kazayı Gerektiren Şeyler:
1- Yenmesi âdet olmayan çiğ pirinç, sade un, sade hamur, pamuk, kağıt gibi şeyleri yemek.
2- Taş, toprak, demir, altın gümüş gibi şeyleri yutmak.
3- Abdest veya abdest dışında hata ile mideye su kaçması.
4- İmsak vakti girdiği halde, henüz girmedi zannederek yiyip içmek, iftar olmadığı halde oldu zannederek oruç açmak gibi…

İğne Yaptırmak Orucu Bozar Mı?
Ebu Hanife’ye göre, başta bulunan yaraya konulan ilacın beyne ulaşması, karındaki yaraya konulan ilacın içeriye ulaşması
orucu bozar. Buna göre iğne yaptırmak Ebu Hanife’nin ictihadına göre orucu bozar ve kaza gerekir.
İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed’e göre; tabiî olmayan yollar dışında vücudun başka tarafından açılan bir yoldan içeri
giden ilaç, orucu bozmadığı için iğne yaptırmakla oruç bozulmaz. Çünkü vücuda verilen ilaç, ağız gibi tabiî bir yoldan değil,
deriden açılan başka bir yoldan verilmektedir.
Ancak, ibadetlerde ihtiyatlı hareket etmek esas olduğundan Ramazanda iğne yaptırmak zorunda olan kimse bunu mümkünse
iftardan sonra yaptırmalıdır.
Bu mümkün olmaz da gündüz iğne yaptırmak zorunda kalırsa, İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed’in görüşlerini esas alarak
orucuna devam eder ve bu orucunu daha sonra kaza etmesi gerekmez.
Astım Hastalarının Kullandıkları Sprey Orucu Bozar Mı?
Bu konu Din İşleri Yüksek Kurulunca incelenmiş ve şu sonuca varılmıştır.
“Bir kısmı ağız cidarında emilerek yok olacak kadar az olması ve esasen yutulmadıkça ağıza alınan suyun orucu bozmadığı ve
orucun, emredilmesindeki gaye ve hikmet de dikkate alınırsa, astımlı hastaların ağıza püskürtülerek aldıkları ilaç orucu bozmaz.”

Göz Damlası Orucu Bozar Mı?
Konu ile ilgili Din İşleri Yüksek Kurulu’nun görüşü şöyledir:
“Mütehassıs göz doktorlarından alınan bilgilere göre, göze damlatılan ilacın miktar olarak çok az (1 mililitrenin 1/20’si olan 50 mikrolitre) oluşu ve bunun bir kısmının gözün kırpılmasıyla dışarıya atıldığı, bir kısmının gözden, göz ile burun boşluğunu
birleştiren kanallar ve burun mukozasında mesamat yolu ile emilerek vücuda alındığı, ancak yok denilebilecek kadar çok az bir kısmının sindirim kanalına ulaşabilme ihtimalinin bulunduğu dikkate alınarak İslam fakihlerinin de belirttiği gibi göz damlasının
orucu bozmayacağı sonucuna varılmıştır.”

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir