Hüseyin Nihal Atsız şiirleri

Hüseyin Nihal Atsız’ın en güzel ve kısa şiirleri

12 Ocak 1905 yılında İstanbul’da doğan şair, 70 yaşında 11 Aralık 1975’de İstanbul’da öldü. Otuz sekiz şiirden oluşan ilk şiir kitabı “Yolların Sonu” 1946’da yayınlandı. Türkçülük akımı temsilcilerinden olan Hüseyin Nihal Atsız şiir anlayışı olarak hiçbir akıma bağlı kalmamıştır. Şiirlerinde hece vezni ve aruz veznini kullanmıştır. Genel olarak şiirlerinde Türkçülük, milliyetçilik, vatan, yalnızlık, gurbet, hasret ve aşk gibi konuları işlemiştir. Nihal Atsız aşk şiirleri arasında “Geri Gelen Mektup” en sevilen eserlerinin başını çekmektedir. “Vatan” ve “Kahramanların Ölümü” diğer önemli eserleri olarak kabul edilir. Bu yazımız içerisinde Hüseyin Nihal Atsız’ın en kısa şiirleri de dahil olmak üzere en güzel 19 şiirini hazırladık.

Hüseyin Nihal Atsız şiirleri;

1. Unutma

Yetmiş gün bir öksüz gibi yaşadın;
Annenin gittiği günü unutma!
Senin için kendini harcayan kadır,
Unutulmaz oğlum, onu unutma…

Mezarı olursa koy bir kaç çiçek,
Babanın rüyası olunca gerçek.
İstersen dünyada her şeyden el çek;
Bayrağı, ırkını, dünü unutma!

Anneni konuştur getirip dile;
Anlatsın nasıldı çektiğim çile.
Gurbette tükenip dönmesem bile
Unutma oğlum hiç, beni unutma!

Hüseyin Nihal Atsız şiirleri

2. Sona Doğru

Bilsin cihan ki ben bu cihanın nesindeyim:
Bir ülkünün mehabetinin zirvesindeyim.
Dünya denen mezellete dalsın her isteyen;
Ben ırkımın şeref taşan efsanesindeyim.
Herkese bir özleyişle yaşar…
Ben de öylece Altayların ve Tanrıdağ’ın çevresindeyim.
Merdanelikle şöyle bakıp ayrılıklara
Son menzilin hüzün dolu kaşanesindeyim.
Artık veda zamanına pek fazla kalmadı;
Yorgun ve kimsesiz ölümün bahçesindeyim

Hüseyin Nihal Atsız şiirleri

3. Ebedi Yiğit

Adı yok, şehit!
Kefenin; Vatan,
Tabutun; Cihan,
Düşünüp övün,
Yaşıyor ünün…

Damarında kan,
Bir alev midir?
Yaşaman; roman,
Ölümün; şiir.
Sana yok ne taş,
Nede bir mezar,
Bu hayat; savaş,
Ebedi uzar…

Eşit olduğun,
Şu güneş; Tuğun,
Tabutum; Vatan,
Mezarın; Cihan
Adı yok yiğit,
Ebedi şehit…

Hüseyin Nihal Atsız şiirleri

4. Türkçülük Bayrağı

Türk duygusu her Türkçüye en tatlı kımızdır;
Türk ülküsü candan da aziz bayrağımızdır.

Bayrak ki onun gölgesi Bozkurtları toplar;
Bayrak ki bütün kaybedilen yurtları toplar.

Nerden geliyor? Tanrıkut’un ordularından!
Lakin bize bir beyt okuyor kutlu yarından:

Darbeyle gönüllerde yatan ülkü silinmez!
Atsız yere düşmekle bu bayrak yere inmez!

Hüseyin Nihal Atsız şiirleri

5. Kağanlığa Doğru

Çekildi mi kılıçlar
Türk’ün gönlü hoşlanır
Kağanlığı kurmaya
Yeni baştan başlanır

Gözler ayda güneşte
İlteriş Kağan başta
Yazlar geçer savaşta
Ötüken’de kışlanır

İçelim kımızları
Yosma Gök Türk kızları
Esritirken bizleri
Yavuzlar yavaşlanır

Hüseyin Nihal Atsız şiirleri

6. Afşın’a Ağıt

Ne ümitlerle gelip dünyaya
En güzel ismi takındın: Afşın!
Böyle erken bırakıp gitme neden?
Kaç bahar, kaç yılı doldurdu yaşın?
Kaldı senden bize bir gamlı seda…
Bir vedadır o seda sade veda!

Hüseyin Nihal Atsız şiirleri

7. Türklerin Türküsü

Dilek yolunda ölmek Türklere olmaz tasa,
Türk’e boyun eğdirir yalnız türeyle yasa;
Yedi ordu birleşip karşımızda parlasa
Onu kanla söndürüp parçalarız, yeneriz.

Biz Tufanı yarattık uyku uyurken batı,
Nuh doğmadan kişnedi ordularımızın atı.
Sorsan şöyle diyecek gök denilen şu çatı:
Türk gücü bir yıldırım Türk bilgisi bir deniz.

Delinse yer, çökse gök yansa kül olsa dört yan,
Yüce dileğe doğru yine yürürüz yayan.
Yıldırımdan tipiden kasırgadan yılmayan,
Ölümlerle eğlenen tunç yürekli Türkleriz.

Hüseyin Nihal Atsız şiirleri

8. Kader

Dünyada gerçi olmadı bir şeyde kârımız
Ukbâda belki olsa gerek itibarımız.
Ağyar gül kopardı dikenden demet demet,
Har oldu bağrımızda çiçek yüzlü yarımız.
Yükseldi arşa neşvesi dünun, esâfilin;
Toprakta gizli kaldı bizim âh ü zârımız.
Baş eğmedik edâniye ikbâl ü câh için;
Mâziye, ırka, sancağadır iftiharımız.
Şâd olmamak olur mu, Kızıl Elma semtine
Bir gün dönerse râyet-i âli-tebârımız.
Hiçbir emel gönülde karar etmiyor bugün,
Ermektedir, şitâya hazin sonbaharımız.
Hakanların dikilmeli Altay’da tuğları,
Varsın cihanda olmayagörsün mezarımız.

9. Mutlak Seveceksin

Sevda gibi bir gizli emel ruhuna sinmiş;
Bir haz ki hayalden bile üstün ve derinmiş.
Gökten gelerek gönlüne rüzgar gibi inmiş,
Bir sır ki bu, ölsen bile açamazsın…

Anlatması imkansız olan öyle bir an ki,
Hülyadaki ses varlığının gayesi sanki…
Bak emrediyor: Daldığın alemden uyan ki,
Mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın…

Kalbin benim olsun diyorum, çünkü mukadder…
Cismin sana yetmez mi? Çabuk kalbini sök, ver!
Yoktur öte alemde de kurtulmaya bir yer!
Mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın…

Ram ol bana, ruhun yeni bir aleme girsin…
Yazmış kaderin: Aşkıma ömrünce esirsin!
Aklınla, şuurunla, hayalinle bilirsin.
Mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın..

Hüseyin Nihal Atsız şiirleri

10. Sesleniş

Yalnızım, ne kadar aranıp dursam
Baş ucumda seni bulamıyorum.
Güneşten vazgeçip susuz olsam da
Seninle olmadan olamıyorum.

Şu yollar bilmem ki dağ mı, ova mı?
Gitsem bulur muyum kendi yuva mı?
Kuş! Yolun nereye? Bizim eve mi?
Sen götür, ben haber salamıyorum.

Her gece orda bir yaslanan mı var?
Sessizce kirpiği ıslanan mı var?
Uzaktan bana bir seslenen mi var?
Ne diyor? Sesini alamıyorum.

Acaba yaşlı mı kara gözlerin?
İçimde bir derin yara gözlerin…
Daldı mı uzak bir yere gözlerin?
Görmüyor, bilmiyor, bilemiyorum.

Günleri sayarım, geceler iner;
Beklerim geceyi, yıldızlar söner;
Gizli bir yaram var, durmayıp kanar;
Neresi? Bulup da silemiyorum.

Ulaşsa da sana yolların ucu
Varmağa yetmiyor Atsız’ın gücü.
İçimde dururken bu kadar acı
Hala yaşıyorum, ölemiyorum.

Hüseyin Nihal Atsız şiirleri

11. Yalnızlık

Yine aklımda bugün sen varsın,
Yine derdinle hayalim hasta.
Bürüsün kalbimi derdin sarsın;
Bir ümit var bu tükenmez yasta.

Bir yaram var! Ona merhem vurman,
Bir hayaldir ki gönülden taşıyor.
Ayırırken bizi yollar ve zaman,
Sana kalbim daha çok yaklaşıyor.

Nerde bilmem o geçen günlerimiz?
Artık onlar yeniden gelmeyecek.
Nerde kırlar, uzayan yol ve deniz,
O öten kuş, o güzel pembe çiçek?

Göklerin ziyneti mes’ut kuşlar
Ötüşürlerdi yağarken yağmur.
Şimdi onlarda melül olmuşlar,
Çünkü artık ne ışık var, ne de nur.

Dinledik rüzgarı sessiz sessiz
Okuyorken bize bir gamlı kitap.
Suya çizmişti gümüşten bir iz,
Yükselirken gece dağdan mehtap.

Şimdi hülyaya gömülmüş ölüyüm;
Ne gelen var, ne giden var, ne soran.
Iztırap yaylasıyım gam çölüyüm;
Esiyor sadece gönlümde boran.

Bir hayal alemi ardında; uzak,
Sisli iklimlere sürdüm, gittim.
Varlığım burda sönüp kaybolacak…
Belki ben şimdiden öldüm… Bittim…

Hüseyin Nihal Atsız şiirleri

12. Kahramanlık

Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir.
Ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir;
Kahramanlık; saldırıp bir daha dönmemektir.

Sızlasa da gönüller düşenlerin yasından
Koşar adım gitmeli onların arkasından.
Kahramanlık; içerek acı ölüm tasından
İleriye atılmak ve sonra dönmemektir.

Yırtıcılar az yaşar. Uzun sürmez doğanlık.
Her ışığın ardında gizlidir bir karanlık.
Adsız sansız olsa da, en büyük kahramanlık;
Göz kırpmadan saldırıp bir daha dönmemektir.

Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir.
Bunun için ölüme bir atılış gerekir.
Atıldıktan sonra bir daha dönmemektir.

Hüseyin Nihal Atsız şiirleri

13. Geri Gelen Mektup

Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervane olan kendini gizler mi alevden;
Sen istedin, ondan bu gönül zorla tutuştu…

Gün senden ışık alsa da bir renge bürünse;
Ay secde edip çehrene yerlerde sürünse;
Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan
Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse…

Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
Ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla!…
Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince
Gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;
Gözlerle günah işlemenin zevkinin tattım.
Gözler ki birer parçasıdır sende İlah’ın,
Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,
Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin;
Sen öldürüyorken de, vururken de güzelsin!

Bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden,
Bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden…
Hasret sana ey yirmi yılın taze baharı,
Vaslınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı.
Dinmez! Gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
Dinmez! Ebedi özleyişin bestesidir bu!
Hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,
Görmek seni ukbadan eğer mümkün olsaydı.

Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
Tek bendeki volkanları söndürse denizler…
Hala yaşıyor gizlenerek ruhuma “Kaabil”;
İmkanı bulunsaydı, bütün ömre mukabil
Sırretmeye elden seni bir perde olurdum.
Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.

Mehtaplı yüzün Tanrı’yı kıskanıyordur.
En hisli şiirden de örülmez bu güzellik.
Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur,
Kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik!

Hüseyin Nihal Atsız şiirleri

14. Karanlık

Son ışık söneli nice zamandır;
Rüyalar! Yeniden önüme düşün!
Yardan ayrı geçen uzun yıllarda
Hülyası bulunmaz bir anlık düşün.

Yayını kalbime Ayzıt1 asalı
Başka bir eldenim, katı yasalı.
Burda koskoca bir gönül masalı
Kaybolur içinde bir damla yaşın.

Aşkı için verince bu kadar emek
Varlıktan sıyrılıp ruh olmak gerek.
Ey zaman, ey dünya! Geri gelmemek
Üzere sizler de benimle koşun!

  1. Ayzıt: Türk ve Altay mitolojilerinde Güzellik Tanrıçası ↩︎
Hüseyin Nihal Atsız şiirleri

15. Ağıt

Gönlümde yazdığım bu son ağıta
Nazire yaparak coşan dalgalar!
Hastası olup da geç vakit hekim
Arayanlar gibi koşan dalgalar!

Sizin de elbette var ki bir sızınız,
Bundan mı geliyor korkunç hızınız?
Beni de beraber alır mısınız
Kederle kabarıp şişen dalgalar?

Sizinle paylaşsak bu korkunç gamı;
Bitmiyor bu sonsuz ecel akyamı.
Bilmem ki bundan mı titriyor gemi
Ey dalgakıranı aşan dalgalar?

Hey Atsız! Çöküyor eski bir direk.
Baksan da dünyaya titremeyerek
Hepimiz beraber haykırsak gerek
Ey bela dehrinde pişen dalgalar!

Hüseyin Nihal Atsız şiirleri

16. Türk Kızı

Pınar başına geldi
Bir elinde güğümü;
Çattı yay kaşlarını
Görünce güldüğümü,
Bağlamıştı gönlümü
Saçlarının düğümü.
Bilmiyordum bu örgü
Acaba bir büğü mü?

Sordum: Nerdedir yerin?
Nedir senin değerin?
Yedi kıral vurulmuş,
Ne bu ceylan gözlerin?
Hangisine varırsın
Bu yedi ünlü erin?
Şöyle dedi bakarak
Göklere derin derin:

Kralların taçları
Beni bağlar büğü mü?
Orduları açamaz
Gönlümdeki düğümü.
Saraylarda süremem
Dağlarda sürdüğümü.
Bin cihana değişmem
Şu öksüz Türklüğümü.

17. Ercesine

Bu dünyada karar olmaz,
Gelir geçer bahar demi.
Yaman olsa kahpe felek,
Omuz silkip gülemem mi?

Günler bana tuzak olsa,
Geri dönmek yasak olsa,
Yollar nice uzak olsa,
Bir gün geri gelemem mi?

Dünya beni saysın hiçe,
Varsın olsun dağlar yüce.
Felekte var bin bir gece,
Bir tekini çalamam mı?

Ölüm değil bize tasa,
Biz kartalız, hayat ökse.
Yavuz düşman kılıç çalsa
Yumruğumla çelemem mi?

Kırgız atım yağız olsa,
Yol gösteren yıldız olsa.
Bahtiyarlık bir kız olsa,
Silâh çekip alamam mı?

Bahtiyarlık benim tasam,
Fakat o bir zehirli sam.
Bir şey bile yapamasam,
Ercesine ölemem mi?

18. Yaşayan Türkçülere Ağıt

Bir mahşere binlerce kader tutsağı gelmiş,
Titrek ve metin cümle adımlar ona doğru…
Gitmekte bütün kafile, meçhule yönelmiş,
Nerden gelerek hangi karanlık sona doğru?

Her şey kopuyor istemeden kendi yerinden;
Herkes geliyor, sonra da herkes gidecektir,
Milyonlar asır geçse de arzın üzerinden
Bir kere giden bir daha ses vermeyecektir.

Meçhul kaderin çizdiği yoldan gideceksin;
Bilmem ki bu meçhulleri hep Tanrı mı yazmış?
Öyleyse bırak, ruh bütün işkenceyi çeksin,
Bin bir kere ölmeksizin insan yaşamazmış.

Hüseyin Nihal Atsız şiirleri

19. Kahramanların Ölümü

Gerilir zorlu bir yay
Oku fırlatmak için;
Gece gökte doğar ay
Yükselip batmak için.
Mecnun inler, kanını
Leylâ’ya katmak için.
Cilve yapar sevgili
Gönül kanatmak için.
Şair neden gam çeker?
Şiir yaratmak için.
Dağda niçin bağrılır?
Feleğe çatmak için.
Açılır tatlı güller
Arılar tatmak için.
Göğse çiçek takılır
Solunca atmak için.
Tanrı kızlar yaratmış
Erlere satmak için.
İnsan büyür beşikte
Mezarda yatmak için.
Ve……………………
Kahramanlar can verir
Yurdu yaşatmak için.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir