Ayrılık Hikayeleri

Ayrılık hikayeleri sayfasında yaşanmış ve gerçek ayrılık hikayelerini okuyabilirsiniz ve kendinizde başınızdan geçen acıklı ayrılıkla ile ilgili hikayeler yazabilirsiniz.

En İyi Arkadaşımla Yıktı Beni Ayrılık Hikayesi

Öncelikle anlattıklarımın hayalle falan bir ilgisi yada alakası yok. Ben Karadenizliyim Almanya’da yaşıyorum. 18 yaşındayım bir kızın peşinde 3 sene koştum şimdi siz küçük falan görmeyin gerçekten çok sevmiştim eski sevgilim İtalyandı 1 buçuk sene var yok beraber olduk.

Birde en iyi arkadaşım vardı tabi ayni sınıftaydık bir tek yediğimiz ayrı mideye gidiyordu sigaramızı bile paylaşıyorduk o kadar kardeş gibiydik kızla resmen ilişkide bizi gördüğü bile oldu. Okulda hatta bir ara eski kız arkadaşımın kız kardeşinin peşinde koşuyordu ne olduysa ben U 17 milli takim kampına Türkiye’ye gittim, gitmeden 1 hafta öncede amcam dedi ki bana bak oğlum samsunlular hep kalleş çıkar İtalyanlar da hep o. çıkar ben tabi inanmadım. Dedim ki ne diyorsun amca?

Bana dedi ki oğlum gel senle bir iddiaya girelim. Nedir amca dedim. Dedi ki bir hafta kızlan tartış 1 haftada en yakın arkadaşınla, o kız o erkekle seni aldatmassa ben Almanyayı terk ederim dedi tamam dedim ailem kardeşlerim hep oradaydı.

Türkiye’ye gitmeden bir hafta önce ikisiyle de öylesine amcamın dediği gibi tartıştım. Neyse Türkiye ye gittim aradan iki hafta geçti çok yoğun antrenman yapıyorduk fırsatım olmadı aramaya telefona da çıkmıyordu canım sıkıldı bir pazartesi günü msnye girdim diğer bir arkadaşım olan muratla yazışıyordum bana diyordu ki Mustafa nasılsın falan dedim iyi niye nasıl olabilirim ki yorgunum falan dedim nasıl öğrendin dedi. Dedim neyi öğrendim, bilmiyor musun dedi. Dedim murat söyle ya çıldırtma beni dedi ki ben söyleyemem çıkıyorum demeye kalmadı çıktı.

Arkadaşlar yemin ediyorum o an ellerim ayaklarım öyle titriyordu ki anlatamam yani Allah(c.c) kimsenin başına vermesin İnternet cafede arkadaşlar dedi ne oldu falan mesaj attım başka bi arkadaşa dedim Ahmet çabuk msn ye gel iki dakika sonra geldi. Dedim bana her şeyi anlat dedi ya korkuyorum lütfen dedim simdi anlatmassan uçağa atlayıp gelir hepinizi öldürürüm dedim yazmaya kalmazken dedi ki, o en iyi arkadaşın adını söylemek istemiyorum sen gittikten 2 gün sonradan beri seninkiyle çıkıyor arkadaşlar o anki duyguyu gerçekten Allah(c.c) kimsenin başına vermesin ben adeta ellerim titredi daha yazamıyordum hemen aradım kızı telefonu açıktı fakat çıkmıyordu o pislik yanındaydı.

Almanya kartını soktum bir daha aradım çaldi iki üç kere evet diye çıktı telefona söylediğim aynen şuydu şakamı yoksa dalgamı geçiyorsunuz benle dedim bana dedi ki daha beni arama erkek arkadaşım buna izin vermiyor. İnanır mısınız o laf o kadar zoruma gitti ki kapattım telefonu doğru ilk uçakla gittim sabırsızlıkla bekliyordum o anı eve girmeden hemen kızın yanına gittim ki bir de nasıl manzarayla karşılaştım ikisi de sarılmış vaziyette duruyorlardı.

Tabi gördüler beni baktılar kıza baktım sadece gittim suratına tükürdüm ve o an çocuğa söyledim tek kelimede sana teşekkür ederim oldu o an bana vurmaya kalktı yana çekilip bi geçirdim ona ki ayni anda yere düşmesi bir oldu o anda bir de tekme atıp arkama bile bakmadan çıktım gittim. Bu olay gerçekten şaka falan değil yaşanmış bir olay, hiç bir zaman ailenden başkasına güvenme bunu unutma istersen 30 sene beraber ol ama genede güvenme!

Beni Aldatmasına Rağmen Hala Aklımda Hikayesi

Onunla messenger da bir arkadaşım sayesinde tanıştık resmini ilk gördüğümde etkilenmiştim ondan saatlerce resmine baktığım zamanları hatırlıyorum tabi o benden habersizdi onu hiç görmemiştim daha önce ama sevdiğimi sanmıyordum sadece ilgiydi yani öyle düşünüyordum.

Nickine her iki günde bir başka kız ismi yazardı. O an çok kıskanırdım sonra bir gün bana benimle çıkar mısın seni seviyorum dedi kafam çok karışmıştı hiç görmediğim biriyle çıkma fikri kafamı karıştırmıştı ama ona hayır diyemiyordum. Sonra görüşme teklifini kabul ettim. Bir parkta buluştuk ve çıkmaya başladık o kadar mutluydum ki uçuyordum. 5 ay kadar olmuştu çıkalı onu öle çok seviyordum ki o benim ilk aşkımdı ilk sevdiğim. İlk elimi tutan ilk gözlerine bakmaya doyamadığımdı. Bunlar sadece benim ona hissettiklerimdi ben onun için her şey değilmişim.

Okula gidip gelirdim ilk zamanlar her iki günde bir okul çıkışına gelirdi sonra bu süreler 4 güne 1 haftaya 2 hafta sonra 1 aya yayıldı. Onu çok merak etmeye başlamıştım bir gün telini kapatmış 2 gün kadar ulaşamadım ona o kadar merak ediyordum ki bir şey mi oldu hasta mı diye kış günüydü. Hava kararmıştı daha fazla dayanamadım annemden gizli onların oturduğu yere gittim boğazını ağzına kadar kapatan bir atkı vardı boğazım ağrıyor dedi üzüldüm sarıldım gözlerim doldu onun canının acıdığını hissedince fazla vaktim olmadığından yarım saat sonra tekrar eve gitmek üzere otobüse bindim. Eve gitmeden önce kontör aldım beni daha öncede bir kere aldatmıştı bir kızla öpüşmüştü 3-4 gün barışmak için çabaladı seviyordum daha fazla dayanamadım affetmiştim. Neyse kontör aldım aradım onu nasılsın falan ona da kontör gönderdim saatlerce konuştuk sonra aklıma birden beni bir daha hiç aldattı mı acaba diye bir soru takıldı sordum? Sustu, cevap vermedi nasıl aldatma dedi senle çıkarken kimseyle çıkmadım dedi ama ben onu sormadım ki beni aldattın mı bir daha diye sordum dedim sonra sana yalan söyleyemem öpüşmeler sarılmalar oldu dedi sonra hani o gün geldiğimde boynumda atkı vardı ya dedi ben o gece bir kızın evinde kalmıştım o atkıda kızın öptüğü yer kızardığı için sen görme diye kapattım dedi o an duyduğum acıyı anlatmam imkansız gecelerce uyuyamadım ben onu çok severken sadece onu düşünürken onun için göz yaşı dökerken o başka kızın kollarındaydı ben hiç mi aklına gelmemiştim ama onu hala çok seviyordum.

İlgili Makaleler

1 Ay ayrı kaldık ama dayanamıyordum her dakika onu görmek istiyordum affettim yine özür diledi. 8 – 9 ay olmuştu çıkalı onu her geçen gün daha fazla severken o her geçen gün beni daha fazla bunaltıyordu bu sevgiden değildi daha sonra onun hakkında bir dolu yeni şey daha öğrendim benim messengerimdeki kız arkadaşlarıma cam açtırması msn in de 800 tane kız olması onların bir çoğuyla aşkımlı konuşmaları falan bunlar daha söylemediklerim var o kadar aptalmışım ki ben onu tutkuyla severken onun beni düşünmemesi beni kahretti sonunda ondan ayrıldım bir daha hiç barışmamak üzere 6 ay sonra başka biriyle çıkmaya başladım şuan çıktığım bana gerçekten değer veren birisi o bunu öğrendiğinde bana yine mesajlar attı sensiz yapamıyorum diye ama çıkardım onu hayatımdan desem de hala içimde var o benim ilk aşkımdı ben onun için her ne kadar diğer kızlarla aynı olsam da.

Unutmalıyım Seni Hikayesi

Daha 17 yaşındaydım her lise öğrencisinin başına geldiği gibi okul bana da çok anlamsız geliyordu. Ta ki onu görene kadar. Biliyorum benden yaşça büyüktü bu içimdeki anlamsızca sevgiyi bende anlamamıştım. Ama onu görünce ne yapacağımı bilemiyordum onun da bizim okulda işi olduğu için sürekli okulumuzdaydı.

Onu belki görmesem unuturdum ama sürekli etrafımda olduğu için unutamıyordum. Benden yaşça büyük olduğu için arkadaşlarım falan ters tepki veriyorlardı ama ne yapıyım onu çok seviyordum ki en yakın arkadaşlarımın dedikleri bile beni ilgilendirmiyordu. Bir gün okulda dersimiz boştu arkadaşlarımızla beraber okulda msn açmaya karar verdik açtığımda sevdiğim çocuğun dükkanının yanında çalışan bi arkadaşımdan msnsini istedim o gidip onun adresini aldı. Bende ekledim o an açıkmış kabul etti ve msn de de olsa onun yüzünü göremeden de olsa onla ilk defa konuşmuştum ve o kadar mutluydum ki ona her şeyi söylemek geliyordu içimden.

Biraz konuştuktan sonra benimle buluşmak istediğini söyledi ve bende büyük bir istekle kabul ettim gittim 2 dakikada olsa onunla ilk defa yüz yüze bakarak onun yeşil gözlerinde kaybolduğumu hissetmiştim sonra birbirimize telefon numaralarımızı verdik ve konuşmaya başladık ama o ilk buluşmamızda benden önce 2 kişiyle daha buluşmuş ve bende salak gibi o gün onu sevdiğimi fakat utandığım için artık sevmediğimi söylemiştim ama biliyorum ki kendimi kandırdım artık sadece arkadaşız ama o benim için ulaşılamayan imkansız tek aşkımdı. O bizi arkadaşız gibi görüyor ama ben içimde ona karşı hissettiğim büyük aşkı bir türlü silip onu arkadaşım olarak kabullenemedim sizce ne yapmalıyım ki bu aşkı kalbimden silip atayım..

Terk Edilme Hikayesi

Söylediğim her şeye bir eleştiri buldular. Eleştiriye karşı olduğumdan değil ama aralarında beğenileceğine emin olduğum laflarım da vardı. Görmediler.

Doğduğumdan beri, yani kendimi bildim bileli, hep bir yerlere gelmek istedim ama bunun için bir şey yapmadım farkındayım. Ama bu benim suçum olmamalıydı. Sonuçta kaderimde yazanı yaşıyorum.

Asırlar ötesinden benim ne şekilde yaşayıp öleceğim belliydi. Tembelliğimle alakası yok, işime gelen bu. Ne yapsaydım? Bu duruma açıklık getirmem gerektiğimde savunma aracım olarak Tanrıyı kullanamıyacaksam, neden iyi bir yere geldiğimde şükürler olsun diyorum?

Geldiğim nokta benim suçum değil. Elimdeki kalem, önümdeki kağıt ve aklımdan geçen her şey, benim değil. Tanrının zevkinin bir tabiriyim, hepsi bu.

Yoldan sapıp kötü yola gireceğimin bile yazılı olduğu bir kitap var. Şeytana sağladığım uyumun, Allah’a (c.c) olan saygım ve sadakatim ve sevap kazanmak için sevap kazanma sinsiliğinde verdiğim sadaka yüzünden, içten pazarlıklılığımdan dolayı günah yemem.

Keşke bilmeden yaşasaydım her şeyi. Duyguların daha adları bile konulmadan aşık olduğumu hissetseydim ve ben koysaydım adını “` in “ die aşkın. Tüm doğamda saklanabileceğim tek yer anlamında. “ diyerek kendisini terk etmeye hazırlanan eşini etkilediğini sandı yetmişlerinde hala gençliğini yaşayan delikanlı. Ne diyeceğini bilemeyen kadın, hayata bu yaşta bile suç atabilen bu günün yeni, geleceğin eski kocasına son bir kez baktı ve bavulunu alıp kapıdan çıktı.

Tut Ellerimden Hikayesi

-Git bakalım Selen, git! Ne oldu yani sana biraz bağırdımsa. Bilmiyor musun sanki benim sinirli bir adam olduğumu. İş yerimdeki sorunlarımı da biliyorsun. Kaç zamandır müdürle düşman gibiyiz. Bumu yani sevmek? Tamam, geçen gün çok sinirlendim, sana ağır laflar söyledim. Ama idare edeceksin beni. Her evde olur bunlar. Sen bu evin kadınısın, katlanacaksın bazı şeylere. Çocuğu da aldın götürdün annene. İyi mi oldu yani şimdi? Selen bak! Eğer böyle inat etmeye devam edersen bu yuva dağılır sana söylüyorum. Bir daha da beni bulamazsın..

-Ahmet, mektubunda bana katlanacaksın diyorsun. Yazıklar olsun sana! Bunca sene senin bitmek tükenmek bilmeyen sinirine, bundan dolayı sürekli kavga çıkarmana göğüs geren ben değil miydim? Ama artık dayanılacak gibi olmadığının farkında bile değilsin. Hadi kendimi geçtim, alıştım sana. Ya Can? Daha sekiz yaşında. O’nun önünde her gün ettiğimiz kavgalardan çocuğun ne kadar üzüldüğünün farkında değil misin? Eğer bu yuva dağılacaksa bil ki benim yüzümden değil, senin öfkene hakim olamadığın içindir. Bir daha beni bulamazsın demişsin. Ahmet ben çok düşündüm. Sen kendini değiştirmedikçe bizim o evde asla huzurumuz olamaz. Ve artık ben senle sürekli kavga etmekten, usandım. O yüzden bir daha sana dönmeyi asla düşünmüyorum.

-Selen, bugün senin ve Can’ın benden gidişinizin dördüncü ayı. Bir gün çekip gideceğini hiç düşünmedim. Gidersen de üç beş güne dönersin dedim. Sizden sonra ev çok sessiz. Ölüm sessizliği gibi. Selen galiba sen haklıydın. Ben gerçekten sana çok haksızlık ettim. Bu arada her şey ardınızda bıraktığınız gibi. Bir ben değiştim sadece. Sizden sonra, en yakın arkadaşım Alkol oldu. Senin ve oğlumun hasretini ancak böyle söndürüyorum. Bu arada işten de atıldım. Alkolik ve kendini kaybetmiş birin istemiyorlar. Bütün gün evdeyim. Gecelerim, gündüzlerim birbirine karıştı. Bazen duvarlar üzerime üzerime geliyor, boğuluyorum. Kaç zamandır saçımı, sakalımı da kesmiyorum. Annem emekli maaşından yardım ediyor bana. Zaten masrafım yok. Boğazımdan sizsiz bir tek lokma geçmiyor. Tek masrafım sevgili dostlarım içkim ve sigaram. Akşamları Can’ın resmine bakıyorum. Bende kalan, o minik yeleğini öpüp kokluyorum. Can’ı çok özledim biliyor musun? Hep odasında yatıyorum kokusunu içime çekmek için. Dün Onun okuluna gittim uzaktan da oğlumu göreyim diye. Ve gördüm onu. Gördüm canımın içini. Arkadaşlarıyla birlikte gülüp oynuyorlardı. Bilmiyorum ben aklında var mıydım? Koşup ona sıkı sıkı sarılmak istedim. O süt kokusunu koklamak istedim. Yüzümü yüzüne değdirmek istedim. Yapamadım. Benim bu perişan halime üzülmesini istemedim. İçim yana yana O biricik canımı seyrettim. Kah mutluluktan ağladım. Kah hasretinden hıçkırıklara boğuldum. Sizi çok özledim anlıyor musun? Lütfen dönün artık! Sizden sonra evdeki bütün çiçekler soldu .Kuşlar bile pencereye gelmez oldu. Her kez biliyor artık bu evde Can yok, Sen yok, hayat yok…

-Ahmet, bütün bunlara ben mi neden oldum? Allah’ın (c.c) aşkına söyle. Neden bana bu mektubu yazıp beni daha da acılara boğuyorsun. Sanıyor musun ki ben o evden çıktıktan sonra eteğime zil takıp oynadım. Biliyorsun senle ne kadar tartışsak da, ben en güzel günlerimi o evde yaşadım. Sende gözümü açtım ben. Ben, sende çocuk oldum. Kadın oldum. Ana oldum. Sanma ki evliliğimize vefasızım. Sanma ki her şeyi içimden bir kerede söküp atabildim. Hele, Can.. Çocuk rüyalarında hep “Babam, Babam diye sayıklıyor. Her gece senin resmini öpmeden, sana “iyi geceler babacım” demeden yatmıyor. Hangi ana ister yuvası dağılsın. Ahmet, seni severdim, hem de candan bilirsin. Gene içimde başkasın. Ayrıldık diye ne olur kendini bırakma. Kendine yazık etme. Bizleri de burada daha fazla kahretme.

-Selen, Selenim. Sana iyi haberler vermek istiyorum. Bilmiyorum bu saatten sonra, yani beş aydan sonra kıymeti varmı senin için. Alkolü bıraktım artık. Kendime bir işte buldum artık. Bu arada psikoloğa da gidiyorum, sizi benden koparan şu kahrolası sinirli halimden kurtulmak için. Selen, yalvarırım gelin artık. Başka ne yapmamı istersen söyle, inan yaparım. Tut artık ellerimden anlıyor musun. Yalvarırım tut ellerimden.

-Canım babacım benim. Canım babacım. Çok mutluyum artık. Annem valizlerimizi toplamaya başladı. Bu hafta sonu yanına geliyoruz. Bir daha senden hiç ama hiç ayrılmayacakmışız…

Gecenin Sahih Yüzü Hikayesi

Seslenebilmek için içimdeki yas ağıtlarına ihtiyaç duymayacağım. Çünkü göz yaşı yalandan daha güçlü ve belirsizlik taşıyor bu gece. Seslenebilmek içimdeki boşlukların farkındalığını sağlamaktır sadece. Bu geceye kadar içimde var olanları bir bir sundum sana. Geriye bu boşluk kalmıştı. Anlamını bilmediğim bir boşluk aynı zamanda. Karşısına geçip acı acı bakıyorum sadece. Bilmiyorum, bu boşluğun farkında mısın? Fakat, pis bir boşluk…anlam veremediğim, ismini koyamadığım bir boşluk…

Şair der ki… “Aslı yokmuş dinlediklerimizin”… Bu mısra hayatımın özeti gibi sessiz gecede iyice anlamını yüzüme vuruyor.
Bir suskunluk kaplıyor içimi. Bilgece susmak geçiyor içimden. Hiçbir şey duymuyorum sanki. Ben yokum, seni hiç tanımadım sanki…anlamsız nöbetlerim depreşiyor…

Mürekkebi bitmiş bir kalem gibiyim. Seni yazmak geçiyor içimden; yazıyor, yazıyorum bir şey çıkmıyor ortaya… ve bilgece susuyorum. Sonumun geldiğini biliyor, boynuma ip geçirmeni bekliyorum.

Paul Ree Lou’ya der ki: “Merhamet et, beni arama!” bu sözler takılıyor aklıma bu gece. Fakat istemiyorum. Seninle olmak, senin yanında olmak mutluluk veriyor bana. Hayata bağlandığımı hissediyorum. O zaman geleceği durmadan doğuruyorum. Boy boy düşlerim oluyor. Fakat sen ölüyorsun! Ölmene anlam veremiyorum. Sanki benim yüzüm, benim soluk alıp vermem seni canlı kılıyor. Ama istiyorum ki senin sana ait nefesin olsun. Bu nefesten bana da üfle ki öldüğüm sanılmasın.

Günahı hissetmemek aşkı hissetmemek gibiyse ben sana aşığım. Çünkü seninle günah işlediğimi hissetmiyorum. Sadece senin yanında duruşumun yalan olduğunu hissediyorum. Seni sevdiğimi söylerken yalana yakalanmış bir hasta gibi duruyorum. Sanki sana otomatik yalanlar sunuyorum. Böyle duygular hissetmemi anlamıyorum. Bu anlamsızlığı benim içindeki boşluğa yüklüyorum. Fakat bu suç o kadar büyük ki bu boşluk tam karşılamıyor bunu. Bu boşluğu birazda sen oluşturuyorsun gibi. Belirsiz dünyalar gözlerinden yansıyor bana. Bu cesaret veriyor aslında, yalanlarımın yüzü az da olsa gerçekleşiyor böylece… fakat bunları bu yazdıklarımı sevmiyorum… bir boşluk işte, içimi kemiren bir boşluk… hiçbir şey hissetmemenin adı belki de…

Heyecansız bir adamın titremeleri sahihse bu yazdıklarımda sahih. Gecenin bu vaktinde oturup bunları yazdım. Hiç uğraşmadım. Bu yazıyı temize çekmeden vereceğim sana.

Bu bir ayrılık mektubu değil kesinlikle. Ayrılma duygusunu hiç hissetmiyorum. Sadece bir boşluk… sessiz bir boşluk… belki de yüzümüzün yankısı… beni sevdiğini söyleyen gözlerin boşluğu…

Sana seslenmeye çalıştım. Gözlerimden süzülen bir damla olmanı istedim… uzandığımda yas ağıtlarının uğultusu hala kulaklarımdaydı, sevgilim.

Onları Sevgileri Ayırdı Hikayesi

Metin’in ömrü gurbette geçmişti. Doğuştan sevda adamıydı. Tanrı onu sevgilerin en sınırsızı ile donatmıştı. Ancak uzun ömründe aradığını bir türlü bulamamıştı.

Bir gün rastlantı sonucu Ayla’nın bir resmiyle karşılaştı. Gördüğü anda hayran kaldı. İçinden ‘’İşte bu. Yıllardır aradığım bu…’’ diye düşündü.

Araştırmaya başladı. Buldu Aylayı bir gün. Ancak, Ayla derin üzüntüler içindeydi. Dünyaya küsmüştü. Gözyaşları yanaklarından süzülürken Metin dayanamadı.

–Üzülmeyin lütfen dedi. Sizin için ne yapabilirim? Her zaman yanınızdayım. Söylemeniz yeterli.

Ayla:
–Teşekkür ederim abi, diye yanıtladı.

Diyecek söz bulamadı Metin. Adresini bırakarak ayrıldı. Ne yapıp etmiş, Ayla’nın o resmini ele geçirmişti. Her akşam o resme bakmadan yatmazdı. Ancak çaresizdi. Çünkü, Ayla ona ‘’abi’’ demişti.

Bahtına küstü Metin. Edebiyat ve müzikle uğraşırdı. Teselliyi yazılarında aradı. Yazdı durmadan. Yazdıklarını çeşitli yerlerde yayınladı. Zamanla tanındı. Saygı duyulan bir üstat olarak isim yaptı.

Ne yapsa teselli bulamıyordu.

Bazı geceler içiyordu. Şarkılar eşliğinde içtikçe daha çok efkârlanıyor, efkârlandıkça daha çok içiyordu. Çok zaman sabah güneşi doğarken yatağa girmekteydi.

Böylece aradan iki yıldan fazla zaman geçti.

Bir akşam yine hüzün bastı Metin’i. İçmeye başladı. İçtikçe düşündü. Düşündükçe içti. Bu kara sevda böyle çekilmezdi. Sonunda derdini Ayla’ya açmaya karar verdi. Uzun bir cep telefonu mesajı yazarak gönderdi hemen. Çünkü, bekletse ertesi günü asla gönderemeyeceğini biliyordu. Mesajında derin sevgisini, hüzünlerini, çaresizliğini anlatmıştı…

Ayla çok duygusaldı. Mesajı okuyunca önce şaşırdı. Sonra acıdı Metine. Aradı ve uzun uzun konuştular. Daha çok Metin konuştu. Sevgisini anlattı her sözünde. Ayla mesafeli duruyordu devamlı.
*
Ertesi günü sabahı Metin uyanmıştı. Akşam sarhoş kafayla yaptıklarını düşününce utanmaya başladı. Ben ne yaptım diye pişmanlık duydu. Ayla’ya içinde ne varsa pat diye dökmüştü. Şimdi Ayla ne düşünürdü hakkında? Gün boyu pişmanlık içinde düşünüp durdu. Sonunda Aylayı aramaya karar verdi.

Ayla telefondaydı.

–Ayla hanım size akşam söylediklerim için utanıyorum. Sarhoştum. Sizi kırdımsa özür dilerim. Lütfen unutun ve beni affedin….
–Önemi yok dedi Ayla.

Aradan bir süre daha geçti. Bir gün yine karşılaştılar. Edebiyattan, şiirden, sevgiden konuşurken söz dönüp dolaşıp Metin’in o sarhoşluk anında söylediklerine geldi. Metin’in utanıp kızarmasına rağmen ayla;

–İnsan sarhoşken doğruyu söyler derler. Bence o akşam söyledikleriniz sarhoşluktan öte, doğru sözlerdi…

Metin itiraf etmek zorunda kaldı.

–Evet sizi yıllardır seviyorum. Kırmamak için de söylemiyordum. Yıllardan beri aşığım size.

Sohbet bu konu üzerinde uzayınca Ayla da bu sevgiye sevgiyle karşılık vermeye başladı. Dünyalar Metin’in olmuştu. Sevincinden kuş gibi hafiflemiş, havalarda uçmaya başlamıştı.

İki hüzün mahkûmu teselliyi birbirinin gönlünde bulmuştu işte. Gönül diliyle anlattıkları sevgileri sevdaya dönüştü. Sevda sınırlarını aştı. Sevda ötesi vazgeçilmez, yüce bir büyü halini aldı.

Metin Ayla’ya kendi adıyla hitap etmezdi hiç.

— Sen benim Leylamsın, ben de senin Mecnun’unum, derdi.

Ayla da her zaman aynı yanıtı verirdi.
— Eğer Leyla ile Mecnun yaşasaydı bizim aşkımıza gıpta ile bakar, bizi örnek alırlardı. Bizim sevdamız efsanelerin de çok üstünde… Anlatılmaz. Yaşanmadan bilinmez. Bu sevdayı anlatmaya sözlükler yetmez. Sen benim dünyamsın. Sensiz yaşayamam. Ölürüm inan…

**

Birbirlerini kendi gözlerinden sakınır hale geldiler. Görüşmedikleri zaman bunalıma giriyorlardı. Şarkılarla konuşur, şiirlerle söyleşirlerdi. Birbirlerine söyledikleri her söz bir sevda kitabına sığmayacak kadar anlamlı ve derindi.
Artık sık sık bir araya geliyorlardı. Göz göze bakışmak, el ele tutuşmak, Metin’in koluna girerek çarşı pazar dolaşmak Ayla ile Metin’in en büyük ve vazgeçilmez mutluluğuydu. Sadece bir arada olmaları yetiyordu onlara. Geleceğe umutla bakıyor, mutluluk planları yapıyor, kendi dünyalarına göre hayaller kuruyorlardı.

Ancak, Ayla Metin’i fena sahiplenmişti. Onu uçan kuşlardan bile kıskanır hale gelmişti. Her hareketinden farklı bir anlam çıkarıp, kıskançlık krizlerine girmeye başlamıştı. Metin’se Ayla’ya sonsuz güven duymaktaydı. Çünkü sevgisinden emindi. Onu gönül kafesinde narin bir kuş gibi düşünüyor, sevgisiyle beslemeye çalışıyordu.

Metin az çok ünlenmiş biriydi. Tanıdıkları çoktu. Duygu yüklü yazılarını okuyanlar onunla tanışmak ve sohbet etmek için fırsat kolluyordu.

Bazı hanımlar Metin’in çevresinde kelebek gibi uçuşmaya başlamıştı. Metin onlara gülümsüyor, içinden de;
–Boşuna dolaşmayın. Benim gönlüm dolu. Başkası bu gönüle sığmaz ve sığmayacak. Aylam bana ömür boyu mutluluk vermekte. Aylam bana yeter, diye düşünmekteydi.

Ancak gel gör ki, bunu Ayla’ya bir türlü anlatamadı. Ayla’da takıntı olmuştu kıskançlık. En küçük, sıradan bir olay onu tetikliyor, tartışmayı kavgaya taşıyor, bir türlü sakinleşmiyordu. Metin ne kadar anlatmak istediyse anlatamadı. Takmıştı kafaya Ayla.

Sevgi ikinci plana itildi. Nerdeyse her günleri kavga ve tartışmayla geçmekteydi artık. İkisinin de içine ateş düşmüştü.
Metin, Aylam artık bana güvenmiyor. Güvensiz sevda olmaz. Ona karşı hiçbir yanlış yapmadım ve yapamam diye düşünmeye başladı. Kendini anlatmaya ve bu boş tartışmaları bitirmeye çalıştı sürekli. Ne yapsa anlatmaya ve Ayla’yı ikna etmeye gücü yetmedi.
Oysa ki, uzun süreden beri tartışmalarına rağmen ikisi de birbirini taparcasına sevmekteydi hala. Sevdalarında hiçbir eksilme yoktu. Hatta artıyordu sevdaları. Ancak kıskançlık tartışmalarından sevdaya zaman ayıramaz oldular.

Her zaman alttan alan Metin de artık dolmaya başladı. Patlama noktasına yaklaşmıştı iyice. Bir tartışma sırasında da patladı birden.

–Yeter gülüm! Yeter artık!.. İşte ben gidiyorum, dedi birden bire.

Ayla sustu ama ok yaydan çıkmıştı. Metin nesi varsa topladı. Ayla’ya sadece;
–Hoşçakal gülüm dedi.

Ayla’nın içine ateş düşmüştü ama Metin de en azından Ayla kadar yanmaktaydı. Kaderin gözü kör olsun. Bir hiç uğruna, boş yere ayrılıyoruz diye düşünerek öfkeyle yürümeye başladı.

İçinde anlatılmaz bir kahır, hüzün ve ızdırap vardı. Bir ayağı gidiyor, öbürü gitmiyordu ama yola çıkmıştı bir kere. İyileşmez yaralar içinde, hüznün ve acının doruğunda, yavaş adımlarla ilerlerken dudaklarından bir meyhane şarkısı döküldü.

‘’Kederli şarkılar esir edemez.
Ağlarım sırrımı söylemem sana.
Mecnun leylasını böyle sevemez.
Ölürüm bir tanem dönemem sana…’’

Meçhule yolculuk böyle başladı. İkisi de birbirini sınırsız seviyorlardı. İkisi de bu yaradan kurtulamayacaklarını ve artık başka birini daha sevemeyeceğini biliyorlardı.

Onlar birbirlerini taparcasına sevdikleri için ayrıldılar.

Susuz Çatlak Dudaklarıma Seni Anlattır Hikayesi

Susuz bir ölüm aldı aklımı. Kimsesiz hüznüm, yüzü. İster sus, ister konuş. Hırçın, divane, yorgun bir güz’ümü. Ömrümü sebil etmişken zamana. Akreple yelkovan saplandı bağrıma düşlerin kara topraklarına sarıldım dünyadan usandım da mahşerde bile seni kuşandım. Yarım bir sözcüktü dilindeki adım sukut ile türkülerde kanadım ay düştü satırlarıma ve ben yazdıkça tükendim kendimde sana çoğalarak kendimde azaldım…

Bilsen gözlerim ne zamandır boş ve ben hala yazıyorum, seni senden uzakta arayarak…

Her gün yeni baştan seni yazmaya çalışmaktır hayatımın anlamı. Her sabah birbirine aşık harfleri güneşli bir sen’e hazırlamaktır umudu giydirerek. Nice sevdaları kaybetmiş yüreğimle yazdıkça sevmek seni ve sevdikçe yazmak bitimsizce. Ayak izlerinde sürüklenen yaprak misali hayaline çarpıp kendine geri dönen bir alın yazgısına darılmak, ana sarılmak; sevda yankısı ve belki de bir yürek yangısı gibi hislerine bağlanmak. Alçak gönüllü yapraklarımla savrularak, her akşam sarmaş dolaş karşılamak mümkün olsaydı seni, bil ki gözlerim hep gülerdi. Senli düşleri döktükçe yanaklarıma, ıslanırdı üşümüşlüğüm. Saçlarımda filizlenen neşeli ve gülümseyen çiçeklerin gölgesinde bana yetecek kadar sen’im olmadı ki hiç benim. Yalnızlığımın cesaretinde iki dudağımın arasında sessiz öpüşlerimi büyütürken, ateşle dolaşırdın bedenimi. Neşeli kelebekler gibi gezerdin çiçekli ovalarımı, meltem kokulu yollarımı ve bereket yüzlü dağlarımı. Göklerin kubbesi gibi hep üzerimdeydi bakışların. Eylül’ü çiçeklere boyadığında meçhul bir şarkıyı giyinip, tenha dudaklarımdan öpüyordun. Biliyordum, Düş`tün. Sadece bir düş…

Ey ömrümün son bahar sevinci, Gel! Dünyadan uzak bir sevda semtinde mis kokulu güller yetiştirelim yatağımızda. Kan revan olsa da tenimiz, sokul bana ve toprağa. Yaşama başlarken yanımda olamasan da üzülme, bak ölüme doğru giderken yanımdasın işte. Yazdığın ilk cümle olamasam da satırlarında, ne olur son şiirin olmama izin ver.

Anlatmak istiyorum seni, unutulmuş eski bir koy’a, gözyaşlarımla ıslanan kara toprağa ve en çok da sana. Harflerin anlamlarını ulu orta soyup üzerlerinden yalın ve çırılçıplak anlatmak seni. Çekinmeden her cümleye yüklerken sarhoş, orman kokulu anlamları, fazla kaçırmak sevgiyi ve her halükarda sana dönmek tatlı bir baş dönmesiyle. Hayıflanmak, sevginle sevgili olamayışıma ve inadına sevgimle ölümsüzleştirmek seni. Bu sarhoşluğu çok görüp kendime seni yasakladıkça aklımdan çıkaramamak, her sabah yoluma güller seren gözlerini.

Basmakalıp sözcüklerden uzaklaşıp ezberlemek ayak seslerini, belleğime kazımak inadına. Yüreğime emanet ettiğin her şeyi saklamak yosun kokulu kıyılarına. Usanmadan düşünmek seni. Gök kubbeye yakın bir düşte buluşmak aynı ateşten geçerek. Çatısı yıldızlardan penceresi güneşten; bahçesi hatıralarla dolu bir dünya evinde gökleri ayaklarının altına sermek… Uykusuz bir gecenin arifesinde elin elime değerken dudaklarımla karşılamak dudaklarını ve çıplak bir ayazda yorgun yüreğini yüreğime yaslamak. Dinlemek öylece yüreğine hayat olan ayak seslerimdeki tıkırtıları…

Masallarda büyüyen toprağına sadık bir göl gibi imkânsızım denize kavuşan nehirlerine. Yine de saçlarımda büyüyen buğday başaklarının yalnızlığını okşa yaralı ellerinin bereketiyle. Yahut ellerimi al ne olur tenine, benim gözlerimle bak bir kez olsun kendine… Sevdalı duruşlarının penceresinden el salla her sabah sesime. Giyin seven yüreğinin gömleğini, ilikle düğmelerini ellerimle. Sürgülü bekleyişlerimin mandallarını aç, koş gel bahar gibi seni beklediğim şehirlerine…
Ah yar, yorgun ve bezgin yılların rüzgârına kapıldım sürüklenip gidiyorum eksikliğini duyarak… Sensiz yarım kalmışlığımı alıp götürecek ölüm an’ımı bekliyorum. Yalnızlığı hecelerken kolum kanadım kırık… Yokluğunla yaman bir hüzün abanıyor kuru dallarıma –ki adı gurbet. Kimsenin bana el uzatamayacağı kadar uzak bir köşede bekliyorum gelişlerinin gölgesini. Gamlı kirpiklerimin arasında seni görüyor gelip geçen herkes ve yüreğimi okuyup bitimsiz bir sevdayı tanıyorlar. Simsiyah bir gece inerken gözlerime yıldızların arasında boyun eğiyorum kederlere… Uzadıkça uzuyor kara günüm…

Bilmiyorlar…

Yer, gök neden siyah. Ve sen en sevgili, bakma öyle gözlerini süzerek uzak durma ellerime. Islak saçlarımın hüznünü çözerek.
Düşe kalka susma küserek.

Kaybettiklerimizi yüreğimde saklı “biz” dilinde cümle alemin dokunduğumda kanarsa kalemin yoksa, yoksa sende mi beni suçlayacaksın? Uyan sevdalı uykulardan, uyan, uyan da son kez gözlerime bak. Şimdi senden ve kendimden, tüm her şeyden vazgeçişte bile, bir hayalin gölgesinde saklayacağım seni ebediyete. Bu can bu kan bende oldukça..

Babaya Veda Hikayesi

Akciğer kanseri olan yaşlı adama, ameliyatının ardından ışın tedavisi önermişti doktorlar. Konya’da ışın tedavi merkezi bulunmadığından, İzmir’de görevli oğlunun yanına getirmeye karar verdi aile.

Oğlu, doktorla yalnız görüştü. Babasının raporlarını ve filmlerini gösterdi. Doktor: Hastalığın son aşamasında olduğunu, ancak yirmi günlük bir tedavi uygulayacaklarını bu tedavinin ise babasını kurtaramayacağını, sadece ölümünün daha az acı ile gerçekleşeceğini söyledi.

Tedavi süresi tamamlanmıştı. Konya’ya dönüş zamanı gelmişti. Kucağına aldı babasını. Acılar içerisinde inleyerek, sarıldı oğluna yaşlı adam. Plastik bir sandalye ile dördüncü kattan aşağı indirdiler. Arabasının ön koltuğuna babasını yerleştirdi.

Yaşlı adamın kemiklerinden gelen çıtırdama sesleri, oğlunun yüreğinde, bir ömür kapanmayacak derin çizikler bırakıyordu.

Doktorlar bir hafta kadar yaşayabilir demişlerdi.

Yolculuk boyunca, son anların tadını çıkarmak istercesine hiç susmadan laflar etti genç adam. Babasını güldürmeye çalıştı yormadan. Dinlenmek için durduklarında ateşini kontrol ediyor bahanesiyle ellerine, yanaklarına dokundu her seferinde uzun, uzun.

Günün sonunda Konya’ya geldiler. O geceyi ablasında geçirdiler. Ertesi sabah, genç adam İzmir’e dönmek için babası ile vedalaştı. Sıkı, sıkı sarılmak istiyordu ama canını acıtmak korkusuyla yavaşça son kez sarıldı babasına.

İki gün sonra görüşmek için telefon etti. Tüm akrabaları evlerindeydi. Babasını verdiler telefona. Genç adam: Nasılsın baba? Dedi. Yaşlı adam sadece’’ i’’ diyebiliyordu.‘’ i ‘’İyiyim demek istiyordu. Artık konuşamıyordu.

Üzgün bir halde telefonu kapattı. Ertesi gün, vefat ettiğini haber verdiler.

Otobüs yolculuğu boyunca babasıyla yaşadıklarını düşündü. İlkokula kayıt için gidişlerini, balık avlamalarını, top oynamalarını, motosiklete binmeyi öğretişini. İnce bıyıklarını, küçük telaşlı gözlerini, hızlı adımlarla yürüyüşünü. Sevinçli anlarında attığı kahkahalarını, üzüldüğü zamanlarda gözyaşlarını saklayışını…

Defin işlemlerini tamamladılar.

Babası postaneden emekli memurdu. Genç adam, çocukluk yıllarında, okul çıkışları postaneye gelir, babasının mesaisi doluncaya kadar bekler, evlerine birlikte dönerlerdi.

Babası postanede mektup kabul bölümünde çalışırdı. Babasının mesaisinin dolmasını beklerken boş masada, üzerinde köylü kızı resmi olan elli kuruşu hızla döndürür, paranın dönme hızı bitince masa üzerinde yalpalarken çıkardığı sesi dinlerdi.

Şimdi, yıllardır gitmediği o postaneye babasının ölüm raporunu ve sağlık cüzdanını, emekli sandığına göndermek için gelmişti.

Zarfı orta yaşlardaki görevliye uzattı. Çocukluğunda oturup babasını beklediği masaya gitti bakışları.

Masada okul kıyafetleri ile bir çocuk oturmuş, masa üzerinde bozuk para çeviriyordu.

Her zaman babası ile birlikte çıktığı postane kapısından, yalnız başına çıktı. Kulaklarında, masada yalpalayan para sesi.

Soğukkanlı Ayrılık Hikayesi

Seninle tanıştığımda üniversitede ilk senemdi. Tecrübem hiç yoktu. Sen farklıydın. Birlikte iyi bir ikili olmuştuk. Sen olmasaydın ben popüler olamazdım. Daha önce yaşadığım 18 seneyi yok sayıyorum. İyi ki varsın, iyi ki hayatımdasın.

Derslerde zorlanırdım. Ah, sensiz geçirdiğim bazı günler öyle kötüydü ki anlatamam. Hoca başkalaşır, dersi bana anlatmazdı sanki. Takip edemez çıkardım. Neden sen yoksun yanımda diye kendime kızardım. Her şeyi kolaylaştırırdın. Seninle iken her şey daha anlaşılır daha net gelirdi.

Öyle alışmıştım ki geceleri de yanımda olmanı dilerdim. Sana uygun gelmese de ben ısrar ederdim. Uyandığımda ilk gördüğüm sen ol isterdim. Çoğu zaman da öyle olurdu. Gözümü açtığımda dokunuşunu hissetmek ayrı bir duyguydu benim için. Yakın olman rahatlatır, huzur verirdi bana. Bunu herkes anlayamaz. Sen benimle geçirdiğin 7 seneden memnun musun bilmem ama ben çok mutluyum.

Her güzellik bir gün son bulurmuş. Zaten son günlerde sende bir bıkkınlık olduğunun farkındaydım. Aramızda bazı sorunlar olduğunu çevremizdekiler de anlamaya başladı. Geçen gün bir dostum artık seni değiştirmem gerektiğini söylediğinde çok ağrıma gitti. O kadar da uyumluyduk halbuki… Ne değişti? Nasıl olurdu, 7 yıllık birliktelik neden bitsindi ki?

Bugün seni değiştirmeye karar verdim. Yeni bir tane bakmaya başladım. Şimdi anlıyorum. Sen sıcaktan, soğuktan, terden iyice kullanılmaz hale gelmişsin. Bana destek değil köstek olmaya başlamışsın da ben farkında değilmişim. Artık yeni gözlük takmanın sırası gelmiş. Elveda gözlüğüm, sen benim ilk göz ağrımsın. Seni unutmayacağım!

Yasak Aşk Hikayesi

Gece yarısı gelen bir mesajla irkilmişti… Kimden olabilirdi ki az önce kavga etmemiş miydi nişanlısıyla. Bu bir özür mesajı olmalıydı. Fakat şaşırdı mesajı okuduğunda… Bir zamanlar kalbinde derin yaralar açan birinden geliyordu mesaj. Demek hala unutmamıştı onu.. Hala kalbini titretiyordu düşündükçe.. Oysa yasaktı o. İmkansızdı. İmkansız olmaya devam edecekti biliyordu bunu ama bu mesaj da neyin nesiydi? Ne istiyordu ki hala kendisinden. Yoksa yarasını kanatmaya mı gelmişti tekrar. Eğer öyleyse uzak durmalıydı…

……Ama olmadı yapamadı bunu… gelen mesaj öylesine içtendi ki olamazdı kötü bir niyeti.. ”Sanırım bu gece tehlike oluşturmuyorum senin için… mesaj atabilir miyim ne dersin?” yazıyordu mesajda.. Nasıl da içtendi. Birden titremek aldı bütün vücudunu.. Öyle ki yaz ortasında soba yaktıracak cinstendi bu titreme. Nasıl da üşüyordu. Sevdiğini istiyordu yanında. Unutamamıştı hala onu.. Gelse yanına, bi sarılsa sevdiğine tüm sıkıntılarını unutacak dünyalar onun olacaktı.. Ve beklediği mesaj geldi; ”dışarı çıkıyorum gel al beni.” Sonunda onunla aynı şehirdelerdi demek. Çok önceleri onun uzak bir şehre gittiğini duymuştu.. Çok uzaklarda zannederken yanı başında olduğunu öğrenince küçük bir çocuk misali sevindi.. Ve koşar adımlarla gitti sevdiğine.

….İşte oradaydı.. Onu bekliyordu yine eskisi gibi.. Sokak lambasının altında nasıl da tatlı görünüyordu.. Koştu ve sıkı sıkı sarıldı ona.. Kokusunu içine çekti.. Tuttu kolundan, yaramaz çocuklar gibi sokaklarda koşturdu durdu.. Mutluydu ya işte var mıydı bundan daha ötesi. Evine davet etti onu… Biliyordu geleceğini.. Kıramazdı sevdiği onu. Zaten hiç kırmamıştı… Sadece bir konu hariç(!)…onu da hatırlamak bile istemiyordu artık.. Misafirine hoş geldin demek için tekrar sarıldı sıkı sıkı.. Bırakmak istemiyordu.. Zaten bu defa bırakmayacaktı onu.. Seneler sonra onu bulmuşken tekrar kaybetmek işine gelmiyordu. Sarıldı, öptü, kucağında yatırdı.. Oysa bunları yaparken anlamadığı bir sey vardı; seneler önce kendisini uğruna terk ettiği sevgilisi yok muydu artık? Yoksa kendisi gibi o da mı aldatıyordu sevdiğini? Aslına bakarsan umurunda da değildi.. Büyülü bir dünyadaydı.. Başka hiçbir şey keyfini kaçıramazdı.

…Fakat sonra.. Sonra nedense bu büyü bozuldu adeta.. Sevdiğinin gidişi de gelişi gibi ani olmuştu.. Belli ki pişman olmuştu yaşadıklarından.. Belli ki yanlış bir şey yaptığını yeni anlamıştı… Koşar adımlarla indi basamakları.. Köşeyi dönene kadar koştu.. Birden ağır bir pişmanlık kapladı kendisini.. Neden yapmıştı ki bunu? Neden yeni bulmuşken tekrar kaybetmişti.. Nefret etti kendinden.. O binaların arasında kaybolurken kendine küfürler yağdırıyordu.. Kim bilir bir daha ne zaman görecekti onu? Bilinmezliklerle gitti kendi yoluna. Acı bir burukluk kapladı benliğini… Bu kaybedişin bir burukluğu olmalıydı… Acı ve dayanılmaz…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir